Paylaş

Yürek sızım, kalp ağrım, can damarım, ah yüreğim ah yüreğim…

Kadıköy’deydim bugün. İçimdeki bir yaraya hançer battı seni görünce. Hâlâ hüzünlüyüm. Şimdi neredesin, ne yapıyorsun diye sorular soruyor beynim ve ruhum ağrıyor. Elinde tinere bandırılmış büzüş büzüş bir sargı bezi. O küçücük avuçlarında burnundan ayırmıyordun. Çektiğin her nefeste tiner vardı. Sendeledin, konuşmaların paytak paytak. Sordun “abi güzel yemekler var mı içerde?” Garson ciddiye almadı seni çocuk. Aslında hiç kimse almadı. Çevrenden onlarca, yüzlerce, binlerce insan geçiyordu ama sen görünmez adam gibiydin. Kimse seni görmüyordu. İçimi acıtan bu ya! Eğitimlisi eğitimsizi; doğulusu, batılısı; moderni, muhafazakarı; sağcısı, solcusu; dinlisi, dinsizi; genci, yaşlısı hepsi kör geçiyordu etrafından. Hemen yanı başındaki  kitapçıyı görüyorduk, kimilerimiz oraya girdik biraz daha adam olmak için. Kimilerimiz hemen önünde durduğun lokantaya girdi. Karnı tok, sırtı pekti. Sen yoktun çocuğum, senin sorunların da yoktu. Kim öğrettiyse bize sana kör bakmayı . Neredesiniz insanlık?  İmamlar, rahipler, hahamlar?

“İşte bu yüzden olmaz olsun böyle ibadet edenler”  ayeti  zonkluyor beynimde. (Maun 4) Mezhepler, cemaatler, partiler, sivil toplum kuruluşları neredesiniz?

Kadıköy dinlerin ve kültürlerin buluştuğu ve harmanlandığı mekan. Ama sen yoktun çocuğum. Adın  Süleyman ya da Salamon; Davut ya da David ne fark eder sonuçta sen yoksun çocuğum.

Yorum yap