Paylaş

İnsanın cenneti yüreğinde gizlidir.

Baktığın yeri, dokunduğun yeri ya narınla yakarmışsın, cehennem olurmuş orası. Ya bir meltem gibi esermişsin, cennet kokarmış orası.

Ne sürdüğün koku…

Ne serpiştirdiğin eşyalar…

Ne de afili sözler…

Oraları cennet yapmadı, yapmayacak.

Yüreğinin gergefinde ne işlediğine bak sen. Dürüst ol.

Kendine yalan söyleyenlerden daha büyük yalancı var mı?

Yüreğinin gergefinde neyi işledin ince ince? Kini mi, nefreti mi? Unutma “rüzgar eken fırtına biçer” demiş büyükler.

Dürüst ol, dön bir bak kendine, aynı yastığa baş koyduğun insana bak, dünyaya getirdiğin büyütüp hayata kattıklarına bak.

Yüreğinin gergefinde ne işledin söyle?

Sevdin mi? Şefkati, merhameti koydun mu yüreğine?

Yürek yangın yeri, sen ne atarsan odun niyetine onu sağaltır, çoğaltır, parlatır. Ateşini neyle harladığına bak. Hani kitabı kelamda buyurur ya “onların yakıtı insanlar ve taşlar olan” diye. Kendini ateşe odun mu yaptın yapa yapa?

Ah insan! Hayatı ip üstündeki cambaz gibi yaşıyorsun; ha düştü, ha düşecek. Güvenemiyorsun, bırakamıyorsun değil mi? Suyun boğacağı, ateşin yakacağı hiç aklından çıkmıyor. Su boğar, ateş yakar elbet, tabiatında var. Mühim olan senin nerede durduğun.

Bir kuş dönüyor tepemde, minik bir serçe. Mutlu görünüyor, çocuklar gibi fır fır dönmesinden belli. Bir tur dönüyor, sonra beni boğmasından korktuğum sudan bir yudum alıyor, mutlu, belli. İçtiği su ufak bir hamleyle onu boğabilir ama o buna aldırmıyor.  O kadar küçük ki; avucumda minik bir hareketle öldürebilirim, ama o buna takılmıyor. Bu sene kış sert geçebilir; Sanırım buna da aldırmıyor ötüşünden belli. Ötüşünde net bir neşe, derin bir teslimiyet, sadece hayata tevekkülle bağlananlarda var olan huzur var.

Aklıma Rahman’ın “Ey mutmain olmuş nefs gir cennetime” (Fecr: 27) buyruğu geliyor. Uçmayı biliyor o. Ah uçmak! Hayata güvenle bağlanamayanların yapacağı iş değil.  Hani insan neslinin kullandığı bir deyim vardır: “mutluluktan uçmak” diye. İnsanın bundan bile başı döner. Ya abartır sarhoş olur mutluluktan. Ya korkar başı döner mutluluktan. Nasıl da uyumsuz, nasıl da bırakamaz hayata kendini.

Ah minik serçe sen uç.  Hani diyorum bazen Rahman’ın Kitab-ı Kelam’da bahsettiği “Biz emaneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu taşımaktan kaçındılar ve korktular. Onu insan yüklendi.” (Ahzab: 72)

İşte minik serçem, senin korkup kaçtığın benimse cahil cesareti kabul ettiğim şeydir aramızdaki fark. Ah beşer hafızam, gelse kendine, neyi yüklendim ben, neyi yüklendim de böyle kaygılı, huzursuz, tatminsiz, güvensiz, merhametsiz, aidiyetsiz, narsist, egoist oldum ben.

Yorum yap