Paylaş

Yaz bitti. Başka söylenecek bir şey var mı? –Aynaya bakıyorum-
-Söylesene; var mı? Karşımdaki yüzde cevap yerine suskunluk, canlılık yerine ölüm, hareket yerine hareketsizlik. Küçümseyerek ben mi ona baktım, o mu bana; emin değilim. Hava mı attım, havasızlıktan boğulacak mıyım; şüpheli.
Şüphe duymadığım bir şey var: İçine düştüğüm kesif huzursuzluk. Şimdi merdivenlerden in, arabaya doğru yürü ve son gaz. Nereye? Kaza yapma olasılığı, bu gidişin son olma ihtimali; şöyle hastalıksız, travma sekelsiz tatlı bir ölüm. Ilık. Son kez kime ne söylerdin? – Söverdim. – Sövmek mi, ama kime? Kaç kişi, neden, ne yaptılar da? -En başa kendimi koyarım. Kendime, uzun, bitimsiz, sıralı, dolu dolu küfürler savurmak… Nerden baksan keyifli. İnsan hır gür çıkaracaksa kendiyle çıkarmalı hem. Kendine her şey demek serbest. Neresine basacağını da biliyorsun ne de olsa. Ohh ne mutlu katarsis.

Kendim… En büyük düşmanım, en azılı yargıcım, en can dostum. Kendim hem nefretim hem kara sevdam. Hem acımasızlığım hem merhametim. Kendim, aynalarda gördüğüm o korkunç sevgilim. Aşığım, maşuğum, mutluluğum, hüznüm. “Kendim ettim kendim buldum.” Ne ettim de kendimi buldum? Buldum mu? Kayıp etmiş miydim?
Kendimin yazgısıyım. Kendimin laneti, umudu, kırılganlığı, arafı.
Boşvermelerimde kendime kalan pay; terk edişlerimde vurduğum dizlerim, kara sevdalarımda ettiğim duam, tapındığım mabedim. Yalnızken ben neyim, kimin bıraktığı yarımım, kiminle sevinen kalbin taşıyıcısı, kimden bakiye yürek ağrısı? Yokluğu var edenle varlığı yok eden şey ne? Hangisi kendimden, hangileri başkalarının eseri? Ben diye kast ettiğim şey; neyden bağımsız, nelere bağımlı? Yalnızkenki kalabalığım kim-ler-den müteşekkil?
Ağrım var, evet bir yerim ağrıyor? Kaza değil, sağ salim ulaşmışım olmam gereken yere. Ama adressiz, izsiz, niceliksiz bir ağrım var şimdi. Bir ağrının ağırlığı altındayım. En yüksek ağrı, dağ gibi bir ağrı, ağrı gibi dağ, yüksek belki daha yüksek. Yükselen ağrımın ateşimi düşürdüğü de malum. Yaşam ateşim sönük, hevesim yok. Ölmeye olduğu kadar yaşamaya neden hevesli değilim? Kime anlatsam bunu? İnsanın kendi düşüncesi olmadan tümüyle başkasının söylediğinin alaşılabildiği bir dimağ var mıdır? –Psikologlar?

Psikologlar insanı “kendileri” olmadan dinleyebilirler mi? Anladıklarının kaçta kaçı benim söylemek istediğimdir? Ya başkaları? Kim dinler, kim anlar, kim ister bunu? Çağımızın en büyük sorunu neydi? İletişim çağında iletişim araçlarına gömülen iletişim mi? İletmek isteyen çok. Evet, sorun bu. –iş mek isteyen az. Kimse –işmek istemiyor. İlet, tekrar ilet, tekrar dene, ulaşana kadar. –aa, görüldü, mavi tık, -Anlaşıldı mı peki? –Oh, noo fatality Errorr…
Ne diyorduk? Eylül, yalnızlık, kendilik, iletişim, aydınlık günler, yaşam enerjisi bla bla… Yalnızlık bir kıyafet ve Eylül de bir kadın olsaydı büyük resim tamamlanırdı bence. Şairlere büyük ekmek çıkardı. Şairlere ve yalnızlara, yolsuz ve vatansızlara, göçmenlere, yetimlere, savaş artığı ceketsiz çocuklara. Belki bana da.
Saat dokuzun beşi, beşin dokuzu. Saat, beşi dokuz geçiyor. Akşam. Güneş ışığını kınına doğru çekiyor, tepeler daha aydınlık, şehir daha ışıksız, her şey daha Sensiz. Dediğim gibi işte; Yaz bitti.

 

 

Yorum yap