Paylaş

Markette kasada sırada bekliyorum. Beş-altı kişiyiz. Bir kaç dakika sonra arkamdaki teyze, dünyada o anda edindiği en büyük dert ile başladı söylenmeye: “Bileydim yan tarafa geçerdim, bu baya yavaşmış, hiç ilerlemiyor.” Bir kaç dakika sonra yine aynı bıdı bıdılar. Bunun çok önemli bir konu olmadığı konusunda birkaç kelam ettimse de tabi ki başarılı olamadım. Yerimi de teklif ettim ama olmadı. Belki çocuk acemi, belki işe bugün başladı, belki en öndeki kişinin bir iade işlemi var veya gerçekten kasiyer yavaş birisi, ne var bunda? Kaç dakika kaybettin ki teyzem? İşini herkesten önce görünce, arta kalan zamanında atomu mu parçalayacaksın, Mars’a mı gideceksin, bir virüse ilaç mı bulacaksın kurban olduğum? En kötü ihtimalle, tam bir sanat eseri olan aşk dizisinin ilk on dakikasını kaçırmış olursun. Lüzumsuz yere, teyzemin gösterdiği ön yargının aynısını ona karşı göstermeye başladım.

Sırada bekleme konusunda neden bu kadar agresifiz anlam veremiyorum. Sadece markette değil, hayatımızın her alanında bu böyle: Hastanede, tamircide, kamu dairelerinde, sinemada, kafede, pazarda, atmde, pide kuyruğunda… Çay bile demini en az on beş dakikada alıyor. Bomboş işlere zamanımızı cömertçe harcarken en çok tahammül göstermemiz gereken yerlerde aceleci davranıyoruz.

Tüm işi yapana kadar saatler, günler hatta yerine göre aylar geçiyor ama son raddede birkaç dakika ekstra beklemek bizi çıldırtmaya yetiyor. Market örneğinde mesela belki de bir saat markette geziyor, en güzelini, içimize sineni, en uygun fiyatlısını arıyor, buluyor ve atıyoruz sepete ama kasada birkaç dakika beklemeye sabredemiyoruz. Bu durum bize mi özgü yoksa dünya milletlerinde de var mı bilemiyorum ama bunu düzeltsek iyi olacak. Özellikle bekleme konusunda yüksek lisans yapmamız gereken şu günlerde, istemesek bile beklemeyi öğrenmek zorundayız.

Bakıyorum genç kardeşlerim de yukarıdaki teyzemden farksız. Neticede ne görüyorlarsa onu örnek alıyorlar.

Sırada bekleyemeyen, sırasını da bekleyemiyor; sıra ona geldiğinde, gerçekten hareket vakti gelince üzerine düşeni de yap(a)mıyor. “Sıra işte” deyip geçmeyin. Biraz daha ileri gidelim: Sırada bekleyemeyen haddini de bilmiyor.

Yazmak iyi geliyor. Müziğe ve şiire ilgim var. İşim dışında herhangi bir alanda uzmanlığım yoktur. Yazılarım sadece birer yorum, çok da anlam yüklemeyiniz. Aslen Erzurum, doğma büyüme Ankaralıyım. Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü mezunuyum. Şimdi Bursa'dayım. Geçinmek için memur olarak çalışıyorum. Evli ve bir oğul babasıyım. Hayattaki tek amacım insan kalabilmek. Kişisel gelişimciler kızmasın, somut bir amacım, hayalim ya da beklentim yok bu hayatta. Burası gurbet, neyi isteyip de elde etsek uçup gidiyor burada.

Yorum yap