Paylaş

Bazı şehirler yürekte aşk gibidir. Kudüs, Endülüs, İsfahan, Şam, Bağdat, Kerkük, Beyrut…

Buğulu camların arkasından izlediğim, hayalimi ürkütmeden kokusunu içime çektiğim şehirler…

Hafif bir rüzgâr okşar yüzümü ama hayalimden uyanmam.

Çıplak ayaklarla dolaşmak isterim oralarda ama kaygısız, ama korkusuz.

Kuşların bile korkudan uçamadığı yerlerde…

Sonra birden ağıtlar gelir kulağıma; dilini bilmediğim Arap, Afgan, Kürt…

Ağıt dinlerken dil bilmenin ne önemi var, biraz yüreğimin kulağını kabartınca anlarım, savaşın ağıdı bu…

Bin çocuk annesini kaybetmiş; başka bin çocuk babasını…

Başka binler oğullarını ve kızlarını…

Atını, arabasını…

Sonra ağıdı söyleyen kadına döner gözlerim, bu coğrafyanın kadını, belli.

Yüzünde her bir derdi için bin çizgi…

Zamanında altın tarakla tarayıp bölgenin en nadide çiçekleriyle süslediği kır saçlarını yoluyor…

“Yapma diyorum, sen ki bu saçları boşa ağartmadın, her bir telini bir şehre hasretinden ağarttın.

Dinledim tüm ağıtlarını…

Bir gece Endülüs’te yakılan kütüphanelere ağlamıştın,

Saçlarını öyle yoldun ki kan geldi diplerinden,

O günden beri her yer kan.

Bak Şam’a, Bağdat’a, Beyrut’a, Kerkük’e…

Ağlamaktan sütün gitti be kadın!

Bebelerin aç!

Bak; Yemen’e, Sudan’a, Afrika’ya…

Üzüm bağların kurudu, hurma bahçelerini sahipsiz buldu birileri.

Üzerinde at oynatır oldu.

Yorgun dünyanın en verimli topraklarında soyu kuruyasıca birileri, dölsüz tohum üretir oldu.

Bu kadar acı sana da, seni dinleyen bana da fazla.”

Fısıldadı, kadın; “Ya Kudüs”.

Hayalimden uyandırmaya başladı bu kelime beni,

“Ya Kudüs“ diye fısıldadı tekrar.

Dedim ki: “Ana, ben çok şey bilmem; ama bilirim ki hiçbir zulüm sonsuz değildir.”

Desem ki: “Evlatların gelir. Yalan olur…” Diyemem…

Hepsinin başında binbir bela, kan, zulüm, gözyaşı, ölümler, açlık.

Azrail sürekli Ortadoğu’da.

“Gözlerin”, dedim.

Gözlerinden kan gelmeye başladı.

Yine bölge kan içinde kalacak ve başkaları bu kanın üzerinde kayıkla gezinti yapacak.

Ama yok olmuş şehirler bilirim.

Onca heybetine, onca ihtişamına rağmen.

Ardından bir kez ah edilmeyen.

“Semut” gibi, “Ad” gibi, “Medyen” gibi.

Senin gördüklerinden daha mı az zalim idi?

Ve yine yüreksiz adamlar bilirim asırlar geçse de aradan,

Bedduası eksik olmayan,

“Nemrut” gibi, “Firavun” gibi.

Hayalimden uyanmak üzereyim ana.

Dünya dedikleri yer, tam sırat köprüsünün üzerinde.

Cennetimi ve cehennemimi görüyorum.

Ben ise araftayım

Yüreğim…

Yüreğim, Filistin askısında…

 


“Kudüs’te öldürülen Al Jazeera muhabiri Şirin Ebu Akile’nin bize duyurduğu nice haber hatırasına.”


Yorum yap