Uzun zamandır canımı sıkan bir husus var. Elime ne zaman telefonu alsam her yanım kuşatılmış gibi hissediyorum. Biraz kafa dağıtmak için video izlemek istiyorum, dururlar mı hiç? 10. dakikada veriyorlar reklamı. Instagram’da az dolanayım diyorum, çat daha üçüncü hikayeyi kaydırmamda, geçen gün almayı düşünüp arattığım kıyafet çıkıveriyor karşıma. Her yerden ama her yerden bağırtılar yükseliyor. Sessiz ama sinsi reklam çığlıklarının kucağında bekleşiyoruz hepimiz. “Aman kızlar koşuuuun, sepette %15” linki veren ablalara hiç değinmek istemiyorum bile. Bir gün üşenmedim bir platformdan (reklam vermedim) “güya” indirimli olan ürünün aylık fiyat grafiğine baktım. Meğer ürün zaten o fiyatlaraymış. İşte o gün bu gündür kendim takip etmediğim hiçbir ürünü almamaya niyet ettim. Şöyle biraz geri çekildim, dışarıdan izlemeye başladım her şeyi. Şu hayatta her şeyin reklamının yapıldığını gördüm. Fark ettim ki acilen konuşulması gereken korkunç bir salgın var: Tüketim.

Peki insanlar neden tüketir? El cevap, ihtiyaç duydukları için.
Elbette hepimizin hayatta çeşitli ihtiyaçları oluyor. Buraya kadar hepimiz hem fikiriz. Peki ihtiyaç nedir? “Arapça ḥwc kökünden gelen iḥtiyāc إحتياج “gereksinme” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça ḥāca حاج “gerekti” fiilinin iftiˁāl vezninde VIII. masdarıdır.” [1] Görüldüğü üzere bir gereklilik halidir ihtiyaç. Maruz kaldığımız tüketim kültüründe “ihtiyaç” olarak adlandırılan şeyler ihtiyaç kavramının kapsamının dışında kalıyor malesef. İsteklerimiz/hazlarımız ihtiyaçla karıştırılıyor ve bu adı ihtiyaç olan istekler peşinde bir hayat kurgulanıyor bizim için. Bu kurgunun baş rolleri olansa biz insanlar. Birileri kuruyor ama biz de pek hevesli koşuyoruz bu kurguyu canlandırmaya. Sinelerimizdeki acının rengi bile değişti. Üzüldüğümüz şeyler, kavuşamadığımız isteklerimiz oldu artık. Hadi ezkaza kavuştuk diyelim. Bitmiyor ki. Moda diye bir sosa bulamışlar kurguyu. Eskimeyen, yıpranmayan şeyin moda sosu bitmişse at çöpe gitsin. Şimdi zaman, yeni bir isteğin peşinde heba olma zamanıdır! Yeni moda telefon, yeni moda mobilya, yeni moda eşarp, yeni moda… Bitmiyor. Bazende moda sos yerine sezon kullanıldığı da oluyor tabii. Ne vereyim ablama/abime, hangisi daha çok giderse tabii.

Hayat bu kadar mı, bundan ibaret mi diye soruyor insan? Bir nefeslik ömür, şu istekler peşinde heba edilesi mi? Daha çok güzelliğin, samimiyetin, iyiliğin sıcaklığına ihtiyacımız var. Hani ihtiyaç, gereklilik halidir dedik ya. İnsanca var olabilmek için ihtiyaç duyduğumuz şey, samimiyet, kanaat, iyilik, merhamet gibi şeylerdir. Eskilerin hasretle yâd ettikleri geçmişleri, belki de sayılan şeylere ihtiyaç duymuyordu. Yoklukta muhtaç değildiler belki de. Bizse varlık içinde her geçen gün daha fazla muhtaçlaşıyoruz. Yetmiyor hiçbir nimet sinelerimizi genişletmeye, yüzümüzü güldürmeye. Sobanın başında, patates beklemenin lezzetini ballandıra ballandıra anlatanlar lüks mağazalarda yedikleri kumpirlerle de mutlu değiller artık. Durup soluklanmanın, harcamak yerine infak etmenin farkına varmanın zamanı geldi. İnsan paylaştıkça huzur bulur harcadıkça değil… İhtiyaçlara kavuşmak mutlu eder, isteklere değil…

Hayat geçiyor, ömür bitiyor, eşya eskiyor. Geriye insan oluşumuz kalıyor. İnsan geldiğimiz şu diyardan varsa birkaç güzel amelimiz onları da alıp geçip gideceğiz. Uğruna mesailer harcadığımız, ihtiyacımız olmayan hiçbir şey, bizimle gelmeyecek. Bu kapitalist kurgunun yorgunluğunu değil, güzel insan olmaya çalışmanın yorgunluğunu taşıyalım üzerimizde. Kendi evi ile barışık, kıyafetleri ile barışık güzel insanlar… İsrafı bilen; ihtiyacı olmayanı ihtiyaç sahibinin hakkı gören güzel insanlar… Sofrasındaki aşına, sırtındaki hırkaya şükrü bilen güzel insanlar…

 

[1] Nişanyan sözlük

Tefsir talebesi | Arada yazar, canı sıkılınca çay içer.

Yorum yap