Bu yazı yazılmak, okunmak ve unutulmak için yazıldı.

Düşüncelerim; ilk gençlik yıllarımız, hayata ve karşı cinse bakışımız, sonrasında kırklı yaşlara kadar uzanan sancılı, çetrefilli ilişkimiz ile ilgili.

Bu yazıyı yazmak için farklı kültürleri araştırmadım ya da onlardan çok bahsetmeyeceğim. Bizim sınırlarda dolanacağım. Bizim sevgiden, sevgiliden, sadakatten, eş seçmekten ne anladığımıza bakacağım. Anlatacağım gurubun içine sevgili işini ahlaksızlığa dökenler girmiyor.

Biz kültür olarak eline, karşı cinsin eli değmeden evlenme kararı alma geleneğinden gelen insanlarız.

Yirmili yaşlara merdiven dayarken karşı cins tarafından nasıl görüldüğüne dair hiçbir fikri olmayan, duygusal açlık içindeki genç erkek ya da genç kız, gerçek sevgiyi tanıyabilecek mi? Ya da zihninde yarattığı erkek ya da kıza aşık mı olacak? Benim gördüğüm, genelde o yaşlarda karşı cins sevgisine duyduğumuz ihtiyaçtan, zihnimizde yarattığımız kişiye aşık oluyoruz. Yani körlük dönemimiz. Hani insan çok açken ne yediğinin önemi yoktur ya.

Ailelerimizi kopyalıyoruz. Annelerimiz gibi kadın olmayı, babalarımız gibi erkek olmayı taklit ediyoruz. Ve daha yirmili yaşlarda nasıl seveceğini ve sevileceğini bilemeyecek kadar toyuz. O yüzdendir babası gibi bir erkekle evlenen kız, anası gibi bir kadınla evlenen erkek sayısı çoktur ve mücadele başlar. Babası iken deviremediği çamı kocası rolünde devirmeye çalışan kadınlar, annesi iken üzümünü yiyemediği bağı şimdi ehlileştirmeye çalışan erkekler…

İşin aslı aslında gerçek dokunma, gerçek sevgi, gerçek hisler hakkında hiçbir fikrimizin olmaması. Zihnimiz ve duygularımızın ayarı o kadar farklı yapılmış ki gerçeği doğru ölçemiyoruz.

Çevremde o kadar çok ki “aslında flört ya da nişan döneminde birbirimize uygun olmadığımızı anlamıştım ama artık onun elini tutmuştum, ya da ona sözler vermiştim, adımızı birlikte duyurmuştuk, artık bu yoldan dönersem küçük düşerdim” diyen. Bu düşüncelerin sonucu hüsran dolu evlilikler. Kimi zaman kısa sürede biten, kimi zaman kırklı yaşlara uzanan çetrefilli, yıpratıcı ilişkiler.

Şimdi etrafımda kırklı yaşlara ulaşmış ve bu son kalkan tren deyip atlayan çok insan görüyorum. Bunların çoğu kötü niyetli değiller. Zamanında yaptıkları ufacık bir hatanın bedelini yıllarca mutsuz bir evliliğe katlanarak ödemişler. Mutsuz evlilikleri onları hatalı bir ebeveyne çevirmiş. Şimdi çok pişmanlar. Hâlâ zaman varken doğru yerde olmak istiyorlar.
Çok sevdiğim bir dostum bir gün benim tarihime şöyle bir not düşmüştü “herkes evlenir ama sadece akıllı insanlar boşanır.”

Benden yirmi yıl sonra gelen miniğim. Okuyup unutacağın bu yazıda belki sana şunları söyleyebilirim: Doğru kişiyi bulana kadar ufak ufak dene. Sakin ol, evde kalmazsın merak etme. Alıştır kalbini sevmelere. Hiç kimsenin vazgeçilmez olmadığını öğrendikten sonra işler yoluna girer. Ve unutma hiçbir yol asla dönülmez değildir.
Selametle…

3 thoughts on “Herkes Evlenir Ama Sadece Akıllı İnsanlar Boşanır

  • 16 Ocak 2020 tarihinde, saat 23:18
    Permalink

    “Doğru kişiyi bulana kadar ufak ufak dene. Sakin ol, evde kalmazsın merak etme. Alıştır kalbini sevmelere. Hiç kimsenin vazgeçilmez olmadığını öğrendikten sonra işler yoluna girer. Ve unutma hiçbir yol asla dönülmez değildir.
    Selametle…” yazıyı sonuna kadar okudum ama sonu yazının sonu ne ahlakla ne gerçek sevmekle, ne tanımak ile ne de sevgi anlamakla alakası yok. İslam böyle bir yolu meşru görmez. Ne demek alıştır kalbini sevmelere doğru kişiyi bulana kadar dene. Bu islam ahlaki ile örtüşmez. Doğrusu şu olmalıydı doğru insanı bulana kadar yanlış adımlar atarak hayatına kıyma. İlla doğru insan vardır. Sevgi çamurlaşır deneyerek olmaz kalp deneme tahtası değildir. Denemekle sevgi harcanır doğrusu bulunmaz. Doğru olanı bulmak ancak doğru bir bakış açısı sabır ile ve inanç ile olur. Yoksa hayal olur.

    Yanıtla
  • 19 Ocak 2020 tarihinde, saat 07:40
    Permalink

    Çok yanlış bir bakış açısı… en başından yanlış… evlilik bir emektir… doğru kişiyi bulduğundan kimse emin olamaz ki! Verdiğimiz kararlar paranın iki yüzü gibidir. Doğru ya da yanlış yoktur evlilikte. Temel ahlaki değer sağlanmışsa anlaşılmasa da bir orta yol bulunur… yanlışlarımızı törpülemeyi öğreniriz evlilikle ve akıllı kişi verdiği kararda pişmanlık duymayıp kararını doğruya çevirendir. Yani emek harcayan. Aptal kişi ise verdiği karardan pişmanlık duyarak emek harcamayı göze alamayıp boşanandır, yani verdiği kararı yanlışa çeviren…tabii En başta dediğim gibi temel ahlaki kurallar sağlanmışsa… evlilik en yakınımızdan başlayarak kendi davranışlarımızdaki hataları görüp değiştirmemizi sağlayacak en önemli kurumdur. Evlilikle en yakınımızdakiyle bir olmayı öğrendiğimizde tüm insanlıkla bir olmaya bir arım daha atmış oluruz. Merhamet ve adaletin orta yolunu buluruz…

    Yanıtla

Yorum yap