Paylaş

Küçüklüğümde çokça akraba, eş, dost ziyareti yapardık. Babamın akil insan olması hasebiyledir ki gittiğimiz her evde insanların sırları kirli çamaşır çıkını gibi ortalığa saçılırdı.

Kimi zaman yardım istenirdi, kimi zaman ise sadece paylaşmak.

Küçücük çocuk aklımla bu kadar çok acının, bu kadar çok sorunun olduğuna inanamazdım.

O yaşlarda öğrendim her insanın ve her ailenin karanlık yönlerinin olduğunu.

Koca koca insanlar, tumturaklı meslekler, büyük büyük diplomaların arkasında, karanlıkta kalan yanlarıyla her insanın ne kadar aciz ve ne kadar yardıma muhtaç olduğunu.

Hani “çocukları bile ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir gün” den bahseder Allah. Bir hesap gününden, bildiniz mi?

Ben bildiğimi sanırdım.

İnsanın nefsine bir kara sür bakalım nasıl da pençelerini çıkarırmış. Herkes aslında kendisinin nasıl da günahsız olduğunu anlatmanın derdindeymiş.

Yaptığımız o ziyaretlerde en çok çocukların  omuzlarının üzerine asılı duran iki mahcup göze takılırdı gözlerim.

Yaşanan her şeyin tek sorumlusu gibi, ışığı sönmüş bir ihtiyarın gözlerine benzeyen gözlere…

Anne babalarının hırslarıyla, egolarıyla tarumar edilmiş evler.

Mirasyedi gibi huzurun pay edildiği, çocukların payına sorumlulukların kaldığı evler.

O kıyamet nedir? Bilir misin?

Ben bildiğimi sanırdım.

“O, her şeyin ortalığa döküldüğü bir gündür.”

Ve bazı çocuklar tam da bu kıyametin ortasında büyür.

Siz hiç, bir yuva nasıl pay edilir pasta gibi gördünüz mü? Değerinizin ya da ederinizin pastadaki pay kadar olduğunu…

Görmüşsünüzdür mutlaka aslında.

Herkesin gördüğü gerçeklerdir bunlar. Ama mezara toprak atar gibi hızla kapatırız üstünü.

Mezarın içinde anneler, babalar ve gözleri hüzünle açılıp kapanan çocuklar vardır.

“Yemin ederim, pişmanlık duyup daima kendini kınayan nefse. “ (Kıyamet 2)

“Fakat insan suç işleyip durmak için önündeki kıyameti inkar etmek ister.” (Kıyamet 5)

“Korkudan gözlerin kamaşıp kararacağı.

Ayın ışığının silinip gideceği.

Güneşle ay bir araya getirileceği zaman.

İnsan o gün “kaçacak yer neresi?” diyecek.

Hayır! Kaçıp sığınacak hiçbir yer yoktur!”

(Kıyamet 7,8,9,10,11)

Kıyamet ayetlerini okurken zihnimde mutluluğu, huzuru kaybetmiş bir yuva canlanır.

Ayetlerdeki her bir vurgu aileden, eşlerden, yıkılmak üzere olan yuvadan, onların savunmasından, evdeki kargaşa ve korkudan bahsediyor gibi gelir ve en iyi kıyamet ayetleri anlatır bana bu dramı!

“O gün insana yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geride bıraktığı her şey haber verilir.

Artık insan kendi aleyhinde bir şahit ve bir delildir.

Kurtulmak için türlü türlü mazeretler ileri sürse de!”(Kıyamet 13,14,15)

“Hayır hayır! Can köprücük kemiğine dayandığı zaman “yok mu bunu iyileştirecek, şifa verip kurtaracak” dendiği zaman.

Can çekişen kişi, bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlayacak.”(Kıyamet 26,27,28)

“Halbuki yaptığıyla övünüp çalımlı çalımlı dostlarının yanına giderdi. Yazıklar olsun sana! Helak olasın!”(Kıyamet 33)

Kıyamet ne zaman kopar, ne ben ne de bir başkası biliyor. Belki de tam da bu sebepten gözümün gördüğüne yorumladım. Her gün gözümün önünde kopan kıyametlere baktım.

Okuduğumuz Kıyamet süresi en son hangi ayetle bitiyor biliyor musunuz? Hadi onu da okuyalım mı?

“Peki bütün bunları yapan Allah’ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?“  (Kıyamet 40)

Kalbimin anladığını söyleyeyim mi?

Hani omuzları dünyayı taşımaktan yorulan çocuk, acıdan öleceğini sanan ya da içindeki çocuğu bir mezarlıkta unutan.

Unutma! Allah senden yana.

Yorum yap