Ev hali, temizlik, iş güç derken azıcık soluklanmak istedim. Telefonumu elime aldım, Instagram’a girdim. Kaydırıp duruyordum umarsızca. Derken bir yerde parmağım basılı kaldı. Tekrar tekrar okudum. Gözlerimi iyice açıp tekrar okudum. Beklemiyordum böyle bir şeyle karşılaşmayı. Sadece soluklanmak için girmiştim. Soluğum kesildi. Damadı ile kaçmış kadının birisi. DAMADI İLE KAÇMIŞ. KIZININ NİŞANLISI YANİ KIZININ MÜSTAKBEL EŞİ İLE KAÇMIŞ. Heyhat! Olayın iğrençliğine mi yanalım? Böyle programların güzelim ülkemde ciddi bir izleyici kitlesinin olmasına mı? Yoksa  faillerin, yaptıklarının çok da kötü bir şey olmadığı konusunda kendilerini kandırdıkları gibi, izleyenleri de kandırmaya çalışmalarına mı?
Program ekibine bu haber ulaştığında eminim ellerini ovuşturmuşlardır, gözleri parlamıştır heyecandan. Ne de olsa ülkemizde kınadığımız her şeyle zihinlerimizi süsleme hevesi var. Ve evet ne kadar skandal, o kadar rağbet.  Asla değişmeyen dizi kurgularımızın asıl sebebi de bu talepkârlık değil mi? Daha geçen bir Rus psikolog türk dizilerinin kendi aile yapılarını ve ahlaklarını bozduğundan bahsediyordu. Haksız da sayılmaz hani. Söve söve her hafta izlenilen o diziler, programlar mı bizi bu hale getirdi? Yoksa toplum bu halde olduğu için mi bu programlar var, orayı pek çözemedim.

Müslümanız elhamdülillah. Lakin içini bir türlü dolduramadığımız bir kılıf oldu İslam. On beden büyük geliyor artık. Nasibimiz her geçen gün azalıyor. Delik bir heybe gibiyiz, İslam akıp gidiyor hayatımızdan. Camilerimiz bomboş, ama sekülerlere de yedirmeyiz tabii. Kapı komşumuzun ahlak bekçiliğini yaparız da evimizde fuhşiyat çığırtkanlığı yapan kutuya, kutucuklara sözümüz geçmez. Teknoloji hayatımızı kolaylaştırmaya, bize hizmet etmeye gelmemiş miydi? Kim kime hizmet ediyor? Bana sorarsanız bal gibi de biz onun kölesi olmuşuz. La ilahe illallahlarımız tv kumandasına hükmedemiyor demişti bir hocam. Ne savaşı, ne ümmeti!  Telefon başında kaydıra kaydıra nihayetinde hayatımızı kaydırdık. Ahlakımızı kaydırdık. Ve malumunuz odur ki insanlığımızı kaydırdık.
İnsanlar öldü, cayır cayır yandı, bebekler annesiz kaldı, anneler bebeksiz.  O zıhım olası -şu an geldiği hal itibari ile-  teknoloji sayesinde bunlara günbegün, anbean şahit olduk. Ama aynı hızda yetişemedik onlara, ses olamadık, yaralarını saramadık, şahitliğimiz bir kaydırma arasında kaldı sadece. Oysa bugün şahit olduğumuz her şey, yarın bizden şikayetçi olacak. 
Allah’ın hizmetimize verdiği teknolojiyle koşar adım helakimize doğru gidiyoruz. Oysa bu teknolojiyi nimet bilip yapabileceğimiz o kadar çok şey vardı ki. Mesela çok öncesini bırakalım bir kenara. 7 Ekim’den bu yana kaç dizide boykota, Filistin direnişine dair bir şeyler gördük? Haberlerde İsrail’e kahredip reklam arasında destekçilerinin reklamını izlemedik mi? Oysa insanlık adına yapmalıydık bir şeyler. İnsanlığımız adına. Hayvan hakları, kadın hakları, çocuk hakları… Daha nasıl bir ihlal söz konusu olmalıydı ki algılarımız, kalbimiz orada olsun, oralı olsun?
Ama işte gelmedi entrikalı hayat hikayelerinden sıra. Çünkü kaynananın damadı ile kaçması daha önemliydi. Dizimizdeki zengin karekter(siz)imizin karısını nasıl aldattığı ve bir dahaki hafta bu maharetini nasıl saklayacağı daha önemliydi. Şeytan süslüyordu böylece tüm bu kokuşmuş, kirli, pespaye düzeni. Süslesin ki gözler göremesin hakikati, burnunun dibindekini. Parmağı ile kaydırdığını hissedemesin, acısı ile yanmasın diye yüreği.

Firavun zulmünü arşa çıkarmışken sihirbazları göz boyamakla meşgul. Bir Musa çıkar elbet, lakin nehri geçebilir miyiz bilmiyorum.

Biz battık ey Gazze. Sen sağ ol, şen ol, hür ol, örnek ol. Ama ne olur şikayetçi olma!

Tefsir talebesi | Arada yazar, canı sıkılınca çay içer.

Yorum yap