Paylaş

Asgari ücretin hesaplanması sürecinde televizyon programlarında duyduğum bir şey vardı: “Asgari ücretin belirlenmesinde Hacettepe Üniversitesi tarafından verilen beslenme parametreleri de (asgari tüketilmesi gereken protein, vitamin vb.) dikkate alındı.”

Doğal, yapay, normal, anormal, olması gereken ve olan gibi tartışmaları bir yana bırakıyorum. Çünkü söz konusu insan ise ihtimaller sınırsız hale gelir ve söylenen, söylenecek her şey tartışmaya açık hale gelmektedir.

Ruhun dinlenmesi için bence insanın sıyrılması gerekir: Zamandan, mekandan, olaylardan, olandan ve olmayandan…

“Senden gayrısından, kendim dahil her şeyden geçtim!” dercesine; ruhun da buna ihtiyacı var.

Zamanı geriye doğru sarıyorum. İnsan için, bulunduğu coğrafyaya göre iklimler vardı yıllık olarak; bir de güneşin doğuşu-yükselişi ve batmaya başlaması; o kadar.

Aylar ve haftalar da yoktu, dakikalar ve saatler de. Güneş doğar, siz de doğardınız; güneş batar, siz (uykuya dalar) ölürdünüz. Kışın hayatta kalmak için, yazları ve baharları tedbir alırdınız. O kadar.

Sonra deneyim ve aklın yetkinliği arttıkça hesaplamalar başladı ve aylar, haftalar, saatler hayatın akışına dâhil oldu.

En nihayetinde artık saat tam 08:00’de iş başı yapmak gerekti. 07:59 da değil, 08:01 de değil. Vefat edişinizi anlatmak için “havalar soğumuştu ve çok yağmur yağıyordu ama daha kar düşmemişti” denmek yerine “ölüm saati: 10:22” denmeye başlandı. Sabah namazının akabinde, güneşin doğuşu ile birlikte yola çıkmak sona erdi ve otobüs hareket saati 11:45 oldu.

Sabah ve akşam namazı vaktini tarif etmek için kullanılan “oku atardık ve düştüğü yeri görürdük”, “siyah iplik-beyaz iplik” tarifleri yerine 06:13 ve namazın kısaltılması için 90 km gibi sayısal ifadeler kullanılmaya başlandı. Aşina olanlar bilir, bu konularla ilgili, temcit pilavına konu olan tartışmaları… 90 km olur mu olmaz mı? Yürüsek olur da, arabayla da olur mu gibi bence gereksiz ve anlamlı tartışmalar.

Belirsizliğe ve esnekliğe karşı olan garip tavrımız bizi her şeyi bilmeye, belirlemeye ve netleştirmeye itmiş olsa gerek.

Bunları dile getirmemin nedeni bu günlerde ülke olarak yaşadığımız ekonomik sorunlardır. Faiz, Politika Faizi, Kur, Kur Farkı, Parametre, Dolar-TL Dengesi, Enflasyon, Beklenen Enflasyon, Gerçek Enflasyon gibi ifadeleri gün içinde onlarca kez duyar olduk. İşin uzmanının ilgi alanına girmesi gereken bu kavramlar hepimizin gündemine girdi.

Çünkü artık bir kesim tarafından bir zamanlar sloganlarda ve ezgilerde “Büyük Şeytan” diye nefret edilen ABD’nin para birimi bizim ülkemizdeki makarnanın fiyatını belirler oldu. “Yazın biçilen ve kışın yedirilen ot” ile beslenen ineklerin sütü bile dolara endeksli hale geldi. Hâkezâ Dolar’ı ve Euro’yu görse gagalamaya bile tenezzül etmeyecek tavukların yumurtası bile etkilendi ve fiyatları günlük olarak değişti. Tavukların haberi yok ama dolar hep yükseliyormuş.

Neden böyle oldu?

“Dünya küçük bir köy haline geldi” denilebilir; ancak bence en doğru ifade “Dünya, bir bilgisayar yazılımı haline geldi.”

Matematiksel bir işlemde yer alan sayıyı değiştirdiğinizde, anında sonucu etkiliyor. İşlemin sonunda Amerika ve Rusya’daki sayısal veriler hesaplarımızın ve işlemlerimizin sonucunu etkiler oldu.

Bu sefer daha kısa keseyim. Günümüz dünyasında sayıları belirlemeye gücü yetmeyen ülkeler, sayılar arasındaki dengede/dengesizlikte ezilmeye mahkûmdur.

"Çay, dinlemek ve yazmak olmazsa kendimi kötü hissederim" diye düşünen biri...

Yorum yap