Paylaş

Bakış açısının darlığını tarif etmek için kullanılan bir tabir vardır: At Gözlüğü…
Normalde çok geniş bir bakış açısına sahip olan bir hayvan olmasına rağmen, onun bu özelliği insan türünün işine gelmemiş ve adeti olduğu üzere varlığa müdahale etmiştir. Bulduğu çözüm: At Gözlüğü.

Buna ihtiyaç duymasının mantıklı bir açıklaması vardır tabi ki. Zaten “mantığını” işine gelen her şeye bir açıklama yapmak için kullanmakta mahir bir canlı türüyüzdür. Tabi ki buna da mantıki bir açıklama bulacağız.
At gözlüğünün en kestirme açıklaması “kendimizi güvene alma”dır. Atın, bizim hedefimiz haricinde bir şeye odaklanmasına engel olmak içindir tüm çabamız. Hâlbuki ondaki gözün varlık amacı olası tehditlere karşı görüş açısını genişletmek; yani “onu güvene almak”tır.

Birçok alanda tam da fark ettiğim şey budur aslında: Yaşamdaki tüm daraltmaların ve sınırlamaların amacı kişisel veya sosyal güvenlik çabasıdır.
Esnekliğe, farklılığa, değişime tahammülü olmayan bu zihin, her şeyi kontrol ederek kendi güvenlik ve koruma duvarını sağlamlaştırmakta ve yükseltmektedir. Bu çaba onun daha çok içe gömülmesine ve geniş dünyayı görememesine neden olmaktadır. Tüm kapanmaların istisnasız kaderidir, iç çatışmaların ve huzursuzluğun artması ve kalın/yüksek koruma duvarına rağmen dış etkilere açık olması… Kaçınılmaz sonuç: Çöküş.

Bakış açısındaki darlık ve algıdaki körlük ile ilgili bazı örneklere ve değerlendirmelere yer verelim bu yazımızda.

Sorunlara Çözüm Yerine Cevap Arar

Sorunların cevabı yoktur, çözümü vardır. Ancak tek yönlü düşünen, daha çok suçlu arayan, kısa yoldan sonuca varmaya çalışan zihin yapısı sorunların cevabının olmadığını kavrayamaz.
Başarısızlık, huzursuzluk, tatminsizlik, güvensizlik, çatışma, gerileme, ezilme vb. gibi konular ile ilgili sorunların cevabı yoktur; çözümü vardır. Bu sorunlar tek bir faktörden dolayı ortaya çıkmaz. Birden çok etkenin bir araya gelmesi ile var olurlar. Çok yönlü düşünemeyen bir zihin, bir faktöre bağlı bir cevap üretmeye ve kendince bulduğu çözümü uygulamaya çalışır. Hâlbuki tohumun meyveye durması ne sadece güneşe ve ne de sadece toprağa bağlıdır. Yaşama ve sorunlara dair “indirgemeci” bakış açısı kendince sahip olduğu cevabı zaman ve mekân üstü bir çözüm olarak kabul ettirmeye çalışmaktadır.

Düşünme Ve Mantık Yürütme Tarzı İlkeldir

İlkelliği, kibirli ve bağnaz modern düşüncenin kastı olan “ilkel” olarak kullanmıyorum. Yani “çocuksu ve repertuvarı kısıtlı” anlamında kullanıyorum.
Bir çocuğun düşünme ve mantık yürütme repertuvarı ne kadar geniş olabilir ve ne kadar çok yönlü düşünebilir ki? Örnek alma, somut düşünme, ceza ve ödül odaklı olma, direktiflere uyma ve belki son tahlilde kıyas (yeni bir durumu bilinen başka bir durum ile karşılaştırma ve eski durumun hükmünü yeni duruma uygulama vb.) yapma.
Bu düşünce tarzında yeni olan eski olan ile, bilinmeyen ve aşina olunmayan bilinen ile, şimdiki zaman eski zaman ile kıyaslanır. Şimdinin anlaşılması, çözümlenmesi, çözülmesi, değerlendirilmesi ve değer atfedilmesi için tek tek olay ve durumlar, bir ya da birkaç yönü ile eskiye benzeyen durum ve olaylar ile kıyaslanır. Sonuçta bir yargıya-çözüme-karara ulaşılır.

Soru: Asitli içeceklerin içilmesi helal mi?
Cevap: İçinde doğal yoldan veya dışarıdan müdahale sonucu alkol barındırıyorsa helal değildir. Az bile olsa alkol barındırması nas ile haramlığı sabit olan içeceklere kıyas yapılır.

Soru: Kasko helal midir?
Cevap: Bir yönü ile kumara benzemektedir.

Soru: Altın hesabı açmak ve internet ortamında alım satım yapmak caiz midir?
Cevap: Altın ve gümüş, kâğıt üzerinden alınıp satılamaz. Siz parayı teslim edeceksiniz altın da önünüze konacak. Caiz değildir.

Soru: Bankadan kredi çekmek caiz mi?
Cevap: İlgili naslardan dolayı borç alınan parayı fazladan geri ödemek riba hükmüne girer ve caiz değildir.

Burada üzerinde durduğum şey, verilen kararların doğru ya da yanlış olması değildir tabi ki. İlgili durumlar yaşama ait sorunlar olarak değerlendirilip çözümler bulunmuyor. Sorunlara “kıyas” yöntemi ile cevaplar veriliyor. Bunun sonucu hayattan ve insandan kopmaktır.
– Hayata ve insana bağlı kalmaya çalışmak zorunda mıyız?
– Bilmem! Miladi altıyüzlü yıllarda inen vahiy, Roma ve Sasani’nin bir nevi küresel sorunları ile ilgilenmek yerine âmâ sahâbîlerden İbn Ümmü Mektûm’u gündeme alabiliyor. Ve ona karşı olan davranışı nedeni ile Resulü’nü uyarabiliyor.

Egoizmin Ve Nankörlüğün Farklı Bir Versiyonu

Günümüz modern zihin tarafından kabul gören bir kanaat vardır: “Aslında iyiyi, güzeli, doğruyu, erdemli olanı, ahlaklı olanı bilmek ve bulmak için Tanrıya/Dine ihtiyaç yoktur. Dindar olmayanlar da iyi/ahlaklı/erdemli olabilir.”
Doğrudur! Kırk yaşını aşmış olan ben artık bir anneye ihtiyaç duymayabilirim. Baba desteği olmadan hayatımı idame ettirebilirim. İnsan, aile olmadan da yaşayabilir.

Aile şirketimizin başına geçen ben, yaşlı patrona/babaya bağlı olmak-bağlı kalmak zorunda değilim.

Bu nankör ve egoist zihin merdivene tırmanmaya üst basamaklardan başlayan zihindir. Son çeyreğe kadar nasıl ulaştığını düşünmez-aldırmaz.
Kültür ne demektir, insanlığa ve insan olmaya dair birikim nasıl oluşur diye; gözümüzü açtığımız ve bir noktadan sonra bir şeyler üretmeye (!) başladığımız bu dünyada farkında olmadan hangi hazır şeylere konduğumuzu düşünmez. Aslında buna aldırmaz. Onun için önemli olan hazır bulduğu şeyleri kendisine mal etmektir.

Yardımlaşma, insana iyilikte bulunma, doğru sözlü olma, güvenilir olma, cana kıymama, çalmama, yalan söylememe, şefkat gösterme ve dahi aklınıza gelebilecek erdeme-iyiye-ahlaka dair ne varsa; hangisinde binlerce yıllık İlahi Müdahalenin izi yoktur denilebilir? İnsanın “insan” olarak anılmaya değer görüldüğü hangi zaman diliminde vahiy kılavuzluk etmemiş; şimdi hazır bulduğumuz ve tıksırıncaya kadar/çatlayıncaya kadar tükettiğimiz kültürel varlığa katkıda bulunmamıştır? Yaşlı babasını küfeye koyup götürüp bir dağ başında bırakan bu zihin, şimdi artık ahlaklı biri olmak için Tanrıya/Dine ihtiyaç duymadıklarını kendilerinden emin bir şekilde dile getirebiliyor.

Geniş olanı daraltmak sadece at arabası kullananlara has bir davranış değildir.

Hâlâ köyünde/kasabasında yaşıyormuş ve herkes onun gibi inanıyormuş/inanmak zorundaymış gibi davranan dindar/laik/seküler/modern zihin…

Tarihi kendisi ile başlatan ve üstüne oturduğu mirası yok sayan zihin…

Farklılıkları kendisi için tehdit olarak gören ve emniyette kalmak için kendisi dâhil her şeyi boğmayı göze alan zihin…

Sorunlara cevap arayan ve bu nedenle sorunları görmezden gelip çözüm aramayan zihin…

Dilleri, dinleri, görüşleri, inançları, inanmayışları farklı olsa da aslında hep aynı kafa yapısına sahip olan insan tipinin zihnidir bu hayatı çekilmez kılan.

"Çay, dinlemek ve yazmak olmazsa kendimi kötü hissederim" diye düşünen biri...

Yorum yap