Bugünlerde epeyce üzerine düşündüğüm bir konu bu. Benliğim dediğim en öz parçam hatta tamamımı niteleyen kavram, ne kadar benden ya da ne kadar benimle ilgili? Anneden aldığımız 23 x ve babadan aldığımız 23 y kromozomun temellerimizi attığı ve hayatımız boyunca; beden, zihin, duygu, düşünce, kişilik, kararlarımız, kaderimiz her şeyimizle adına ömür dediğimiz yaşama atıldığımız bir bütünden, olgudan bahsediyoruz.
Öncelikle kavramsal bir çerçeve çizelim. Benlikle ilgili tüm kavramları şöyle bir gözden geçirelim.
Benlik; ben dediğimde kastettiğim bütün anlamları içeren kavram. Ya da karşımdaki kişinin sen dediğinde kastettiği. Çevremde beni tanıyanların hakkımdaki tüm doğru ve objektif verileri. Bunların toplamı ve daha fazlası. Neden daha fazlası? Çünkü ben diye kastettiğim şeyle ilgili olarak benim de bilmediğim, farkına varmadığım düzinelerce şey var mutlaka. Benim ve çevremin bildikleri ve henüz bilmediklerimizin belki hiç bilemeyeceklerimizin toplamına benlik diyelim.
Bkz: Jung (anime, animus, gölge, persona, ben kavramları) Freud ( id, ego, süperego) Erikson (kişiliğin gelişim aşamaları)Ö
Özfarkındalık: Kişinin kendisi hakkında nesnel ve derinlikli, kapsayıcı bilişe sahip olma durumu. Bu kavram tam olarak kişinin benliği ile ilgili farkındalığı ortaya koyması açısından oldukça ilgi çekici ve özel bir kavram. Kişinin tam bir özfarkındalığa ulaşması muhal. İmkansız. “İlim kendin bilmektir” deki sır tam olarak bununla ilgili. İlimle kendini bilmenin alakası elbette ayrı bir araştırmayı gerektiriyor ancak şurası bir gerçek ki bilme işiyle uğraşmanın insanın kendini, sınırlarını, potansiyelini anlamaya ittiğini küçük bir ipucu olarak kullanabiliriz.
Benlik algısı: Kişinin kendisiyle ilgili kavrama, yordama ve sunma biçim ve tutumlarını içeren genel bilme durumu. Benlik algısı ile özfarkındalık arasındaki fark depresyon ya da narsisistik bozukluk vb durumlarla ilişkilenebilir.
İdeal Benlik – Gerçek Benlik: Freud’un “benlik idealizasyonu” diye tanımlayarak başlattığı ve egosantrik içe dönümün tümel beklentilerini kapsayan tanımlamasına ilaveten, Carl Rogers, Melanie Klein, Otto Rank vb kişilik kuramcılarının üzerinde epeyce durdukları bir kavram. Özetle; olmak istediğimiz kişi, iyimser bakış açımızla “aslında olduğumuz kişi” diye çerçevelendirebiliriz.
İdeal benliğin henüz yapım aşamasında, takip edilen yol, ulaşılacak menzil olması bizi bir nevi bireysel bir amaca doğru motive ediyor. O yolun önündeki engeller kendi iç barışımızı tehdit eder nitelikte olabiliyor.
Gerçek benlik ise adından da anlaşılacağı üzere halihazırda kimliğimizin en önemli parçası olan ve şimdiki duygu, düşünce, tasarım, tasavvur ve davranışsal konfigürasyonları içeren benlik olarak nitelenebilir.
İdeal benlikle gerçek benliğimiz arasındaki fark bizi zaman zaman düş kırıklıklarına uğratabilir.
Olmak istediğimiz kişi gibi davranmak ve karşılanmak isterken halihazırdaki tutumlarımız ve karşılanma şeklimiz içsel bir reddi depresif duygulanıma yahut anksiyöz tepkimelere yol açabilir. Bu da var oluşun doğası gereğidir.
Asıl tartışmak istediğim konuya ufak bir girizgah yapıp yazımı şimdilik noktalayayım. Zira diğer yazıda asıl konuyu ele alıyor olacağım.
Başta bahsettiğim anne ve babadan alınan 46 kromozomun benliğin yapıtaşlarına olan etkisi, üç yaşa kadar neredeyse tam bağımlı olduğumuz bir dönemde bizim seçmediğimiz bir ebeveyn, aile ortamı, iklim, coğrafya, yaşam biçiminin benliğimize olan olumlu ya da olumsuz katkıları, ergenliğimize kadar gene bizim seçmediğimiz çevrenin, okulun, öğretmenlerin, arkadaşların benliğimize olan etkileri ayrı ayrı düşünüldüğünde benliğimizin ne kadarının bize ait olduğu ve nereden başlayıp nerede bittiği; asıl tartışma konum.
Bu konuyu bir sonraki yazımda tartışmaya açmak üzere şimdilik selametle kalın…
Ozaman anne rahmine düşüncemi aslında hayatımız alın yazı yada yüce ALLAH in yazdığı kadermi ?şu anki halimiz vede yaşadıklarımız
Adını begenmedim:))
Ne demek Bi garip Çorumlu?
Bence kaderinde bunun da etkisi vardir.
Corumlu ,yazsan mesela…Acaba hayatinin akışı degisir mi?