Paylaş

İki sinsi gibi alttan alttan anlaşıyoruz fakat biliyorum ki ikimizin de içinde kötüye dair bir şeye rastgelmek pek mümkün değil. Kalbini kırmaktan korkuyorum. Bunu pek fazla önemsemiyor. Kalbi kırıldığı zaman oturduğu binanın alt katında ayakkabı tamircisinden aldığı hızlı yapıştırıcı ile kalbini kırılan yerlerinden yapıştırabiliyormuş. Ben büyük bir devlet adamı olsam derhal ayakkabıcıya yılın kardiyoloji uzmanı ödülünü verirdim. Belki de bu yüzden çok iyi bir hiçbirşeyim.

Yalnızca sahici yıkıklar bilir “neden böyle oldu sigarasını.” Sigara içmeyenler bu eylemin tamamlanmasını patlıcan yiyerek gerçekleştirirler. Çünkü patlıcanın içerisinde de nikotin vardır. Karanlık odada duvara boş boş bakarak “neden böyle oldu patlıcanını” yiyenler sahici yıkıklardan bir üst seviye daha delirmiştir. Bu konu benim için tartışmaya kapalıdır. Net.

Yazı yazmanın silah sıkmaya eşdeğer olduğu zamanlardan kalma fotoğraflarını gösteriyor. Gençliğinde çok güzelmişsin diyorum. Bu benim babaannem diyor. Peki sen kimsin diyorum. Hiç duymamış gibi diğer fotoğraflara geçerken bir masaya toplanmış aile fotoğrafını gösteriyor. Masanın üzerindeki tırnak makasından başka bir şeye gözümün değmediğini farkediyor. Babaannem diyor ayağında tırnak batması olduğundan sürekli yanında tırnak makası taşırdı. Sevimli buluyorum bu hallerini. Bu da yanak makası diyorum.

Çiçek bakmak ne zaman bir sorumluluk gerektirmekten vazgeçerse o zaman evin her yerini çiçeklerle donatacağım. Bazen böyledir. Bir şeylere bakmak zor gelir. Çiçek bakmak, kedi bakmak, köpek bakmak… Ben televizyona bile uzun süre bakınca zorlanıyorum. Şimdilerde verdiğim en doğru karar bu konuyu askıya almak oldu. Kimseye bu düşüncelerimden bahsetmedim.

Ne zaman sahil kıyısında yürüyüşe çıksak, “denize atlayamazsın de” diyor. Atlayamazsın diyorum. Atlamaya yelteniyor. Tutmak için elimi uzatıyorum. De Facto’dan aldığı sweatshirt’ünü göstererek “Merak etme atlamam çünkü etiketinde tuzlu su ile yıkamayınız” yazıyor diyor. Çok çabuk ikna oluyorum. Çünkü centilmenlik bunu gerektirir.

Herkesi herkes yapan mutlaka bir şey vardır. Beni ben yapan şeyler ile seni sen yapan şeyler arasında ne kadar mantıklı bir bağ olmasa da acıların insanı yetişkin bir insana dönüştürdüğü gerçeği ortadadır. Hayat mutlaka acı çekeceğin şeyleri sana yaşatmayı arzular. Ve başarır. Ben bunu Allah’ın adaleti olarak bilirim. Çünkü okuduğum kutsal kitapta böyle yazıyordu.

Sinema salonlarında filmi en ön koltukta izlemeyi çok mantıksız buluyormuş. Bir bütünü görmek için çok fazla yakınlık gereksiz çabaymış. Çoğu insan ilişkilerinde olduğu gibi hata tamamen buymuş. Çok fazla yakınlık ile oluşan mikroorganizmaların belirginliği artıyor ve kötü duyguların görünmesi ile oluşan tatsızlıklar ilişkiler arası mesafeye yol açıyormuş. Bir sınır koymalıymış ve o sınırı ne geçmeli ne geçirmeliymiş. Cevap vermemi bekler bakışlarına karşılık verdim: “Fanta içer misin?” dedim.

Yorum yap