Paylaş

Tarihi günlerden geçiyoruz. Hatta birkaç yıl içerisinde Kpss’de genel kültür alanında soru olarak yerini alacak, ilk ve orta seviye eğitimde başlığı değiştirecek konular yaşıyoruz.

Genellikle gündem yazmam ya da yazamam; zira Türkiye gibi bir ülkede gündem yazmak ciddi bir bilgi ya da takip isteyen bir yetenek. Ancak Ayasofya konusunda bir iki kalem oynatmak yüreğimin çırpınmasının zekâtı olabilir.

Çocukluğum, milli gençlik vakıflarında Ayasofya görselli hayallerde geçti. “Ayasofya özgür olmadan kimse özgür değildir” sloganları başucu sloganımızdı. Her ne kadar bu heyecanı süregelen yıllara taşıyamasam da MGV’nin, Necip Fazıl’ın, Erbakan Hoca’nın ektiği tohumlar vardı yüreğimde.

O günlerden bugünlere değişen çok şeyler oldu. Mesela biz. Küçük çaplı yürüyüşlerden tutun da büyük çaplı mitinglere varana dek yol azığımızdı Ayasofya. Şimdi açıldığının söylemleri ardında bile acabalar arıyoruz.
Çocukluk dönemlerime denk gelir 28 Şubat. O anlarımın üstüne bir tık daha koyamadığım(ız) düşüncesindeyim. O dönemki arkadaşlıkların, ikili ilişkilerin, hatta müziklerin bile. Bir tane daha Ömer Karaoğlu yok mesela. İslami jargona sahip birine sorun, davanızı anlatan bir müzik örneği nedir diye? Ya Ömer Karaoğlu’ndan “Şehit tahtında” ya da Eşref Ziya’dan “Kalksam ve dirilsem”… Yok, yirmi yıl evvelinin müziklerinin bile üstüne koyamadık. Bugün sohbet meclislerinde ya da samimiyetine güvendiğim insanlarda aradığım cevaptır 28 Şubat. O dönem daha mı cevvaldik? Daha mı tutkunduk mukaddesatımıza, davamıza? Şimdilerde ne bu rehavet, sloganik hitabetlerden gayrı başka bir şey göremiyoruz.

Biz içinde bulunduğumuz zamanı doğru değerlendiremedik galiba. Hayal olan güç, bize zül mü geldi ne? Bir gün arkadaşlarla bu konu üzere konuştuğumuzda bir abimiz şöyle demişti. “Baskı anları Müslümanları fiziken geliştirir fikren değil. Baskı sonrası felaha erişen toplumlar fikri olarak üretim zamanına erişmiş demektir. Eğer felah döneminde fikir, değer üret(e)mezlerse baskı döneminden de kötü bir duruma sürüklenirler” Biz ya da muhafazakâr kesimin en müşahhas hatası bu oldu galiba. İktidar partisini uzayan kol bizden olsun diyerek betimlemek, onlar bizden, o da bizim acılarımızı çekti, gailemiz aynı gaile, onlar hallederler vb. cümlelerle rehavetin dibine vurduk. Üreteceğimiz anda tükettik. Hatta İbn Sina’nın tabiri ile “Akıl bir değirmendir, azık koymazsan kendini yer bitirir.” Ortadoğu’da bile bu iktidarın rahatlığı var. Bu ciddi bir çöküştür efendim.

Danıştay’ın Ayasofya hakkındaki müze kararının iptali kararı ile ilgili kaotik söylemler, ekonomik yaptırımlar, rant ve rey kavgası diyenler, hamasi kaygı diyenler var. İşin tuhafı bir dönem Ayasofya ile yatıp kalkanlar bile bu duruma o yatıp kalktıkları dönemin heyecanı ile bak(a)mıyorlar.

Tarihçiler daha iyi bilirler Lozan’ı ve Lozan dolayısıyla kurtardıklarımızı. Ayasofya’nın müze yapılma kararını da aynı minvalde değerlendirmek gerektiğini öngörüyorum. Lozan kararı sonrası Osmanlı’nın birçok şehrindeki işgal kuvvetlerinin 2 gün içinde çekilmesi, akabinde Cumhuriyetin ilan edilmesi nasıl bir siyasi hamleyle neleri verebiliriz-i gerektiriyorsa, bu durum Anadolu halkına bir süreliğine daha nefes alma hakkı tanıdıysa; galiba Ayasofya’nın müze yapılması kararı da aynı minvalde belli bir süreliğine Anadolu halkı üzerindeki baskıyı azaltacak bir hamleydi galiba.

Bugün özellikle muhafazakar kesimden oy kaygısı ya da rant gibi söylemler duymama binaen, 86 yıl önce Ayasofya’nın müze kararı Kültür ve Turizm Bakanlığına bir gelir olsun diye yapılmadı ya. O günün ideolojik kaygıları ne ise bugünün ideolojik kaygıları da vardır mutlaka.

Sonuç olarak bu hamle Lozan sonrası bir nefes hakkınız var denilebilen millete bugün kendi nefes hakkımızı var edebiliyoruz demektir. Esaretin gerekleri bir bir kaldırılıyor demektir. Esaretin göstergeleri olan kıblegahlar bir bir açılırken gönlümüze vurduğumuz zincirleri, aklımıza vurduğumuz mühürleri de açalım. Rabbimizden gören gözümüzün ferini artırmasını, ferasetimizi yükseltmesini, gönlümüze vicdan vermesini dileyelim.

Artık bir nevi intikam mıdır bilinmez ama, bugünün Yunanistan, Bulgaristan ve Macaristan sınırları içerisinde yer alan ecdada ait 349 adet cami olarak inşa edilmiş eser, bulunduğu ülkenin çıkarlarına, yönetimin ideolojik kaygılarına hizmet ettirilmekte.

Nice esir düştüğümüz yerler aslına rücû eder inşallah. Balkanlar’daki 349 camiye, Mescid’i Aksa’ya ve Kurtuba camii’sine selamla. Ayasofya Camii hayırlara gark olsun.

Yazar, çizer, fotoğraf çeker. Çayı sever, evli, bir kız ve bir oğul babası.

Yorum yap