Paylaş

Bazı konuların tartışılması zamanla anlamını yitirmektedir. Bu durum, ya konunun tartışılmasının pratik bir öneminin kalmamasından veya tartışılan konunun toplumun zihninde bir karşılığının olmamasından kaynaklanır. Kısacası, tartışmak anlamsızlaşır.

“Anlam nedir?” diye sorulduğunda, “bir şeye dair düşünce” dense de ben “parçanın bütün içindeki konumunu, durumunu ve parçanın kendisini kavramaktır” derim. Parça ile bütün arasındaki bağı, ilişkiyi kavradığımızda zihnimiz tatmin olur. Yani mutmain oluruz.

İnsan, içinde bulunduğu zaman ve mekân kalıpları ile sınırlanmıştır. Bu iki sınır dâhilinde düşünür ve düşündüğü şeye bir anlam verir; değerlendirmeye alır, değerlendirmeye almaya değer görür.
Hayata, dünyaya, insana dair her türlü değişim bu anlam sürecini doğal olarak etkiler. Bunun iki yönü vardır:
• Bilgi ve algının değişmesi ile birlikte anlam değişir (Dünya, evren, tabiat olayları ile ilgili bilgiler değiştikçe bu olaylara yüklenen anlamlar değişti)
• Bir şeyin fiili yaşamdaki önemi, yaşama olan etkisi, faydası, zararı değiştikçe o şeye yüklenen anlam da değişir (Tarihsel değişimlerin ümmetçilik, milliyetçilik, hanedanlık ile ilgili anlamları etkilemesi gibi…)

Örnek iki konu üzerinden neyi kast ettiğimi açıklayayım.

NEREDE O ESKİ RAMAZANLAR?

Belli bir yaşa gelen hemen herkesin kurduğu cümlelerden birisidir: “Nerede o eski Ramazanlar?”
Kalıcı olan şey, olaylara dair hatırladıklarımız değildir aslında; o olayla ilgili duygularımızdır. Konu özelinde de, eski Ramazanları özlemle hatırlamamızın en önemli nedeni, o Ramazanların bizim çocukluk çağımıza denk gelmesinden dolayıdır. Çocuklar, duyguları vasıtasıyla yaşam ile bağ kurarlar. Çocukluk dönemine denk gelen o Ramazan aylarında tüm ailenin birlikte olması, gece vakti kalkıp yemek yemeleri, gündüzleri ibadetlere daha özen göstermeleri, nedenini çok da kavrayamasa da gündüzleri yeme içmenin yasak olması, herkesin aynı anda aynı sofrada akşam birlikte yemek yemesi, iftarı açmanın o toplu sevinci, yemek sonrası tatlılar, çaylar, teravih namazı için camiye gitmeler vb. tüm bunların hepsi çocuk için sıra dışı ve güzel duygular yaşatan olaylardır.

Özellikle şehir yaşamı ile birlikte gündelik yaşamın ve aile yapısının değişmesi, Ramazan ayına özel birçok şeyin ve onlara yüklenen anlamların değişmesine neden oldu.
Belki artık burada yapılması gereken, arşivimizde bulunan anlamları ve onların arka planlarını geri getirmeye çalışmak değildir. Çocuklarımıza, ileride hatırlayacakları ve olumlu duygular hissedecekleri yaşantılar vermektir. Düşünmek gerekir: Bir çocuk için Ramazan ayını özlemle hatırlanmaya değer kılacak şeyler neler olabilir?

KADER VE KADERE DAİR TARTIŞMALAR

Günümüzde bazı konuları tartışmak anlamını yitirmiştir; çünkü konu, tarihsel anlamını ve anlamın repertuvarını, bağlamını kaybetmiştir.

Bu ve buna benzer konuların tartışılmasının anlamlı olduğu dönemlerde:
• İnsan “yaratılmış” bir varlıktı. Tartışma konusu “Bu yaratma işini hangi güç yaptı? Allah mı, başka bir güç veya Tanrı mı?” idi.
• Yeryüzünde ve gökyüzünde mutlak güç kime aittir? Tek tanrı var da hepsi O’nun kontrolünde mi, yoksa birden çok Tanrı var ve bu kontrolü kendi aralarında paylaşmışlar mı?
• Tanrı var, tamam; ama insana ne kadar güç ve irade vermiştir?
• Her şeyin yazılı olduğu bir kitap var. İnsanın başına gelecek tüm her şey de orada yazılı.
• Her şey bir yere kaydedildiğine göre, Tanrı da geleceği ve benim ne yapacağımı bildiğine göre benden sorumluluk kalkar mı?
• İnsan anne babasının günahının cezasını çeker mi?

Gibi sorular ve konular anlamlı idi. Soruların ve soruya muhatap olan kişilerin ayakları yere basıyordu. Ancak zamanla algı-bilgi-gündem değişti. Artık tartışılan konu Tanrının/Tanrıların niteliği ve onun karşısında insanın konumu değildir. Asıl tartışılan konu Tanrının var olup olmaması, varlığının akli olup olmaması; Tanrının varlığına rağmen yaşamımı organize edebilme, yönetebilme yeteneğim ve hakkımdır.

Bu ortamda insan davranışları ve davranışların nedenleri ile ilgili algı/bilgi de değişti. Hatta dönüştü. Genetik ve kalıtımın etkisi, bebeklik yaşamının etkisi, ailenin etkisi, sosyoloji ve sosyal psikoloji alanındaki araştırmalar ve gelişmeler insan ve davranışları, iradesi, sorumluluğu hakkındaki algıyı tamamen değiştirdi.

Bunun yanında dünya ve uzay ile ilgili araştırmalar, buluşlar da Tanrı ve varlık ilişkisi hakkında olan algıyı tamamen değiştirdi. İnsanlık açısından bilinmezliğe dair perdeler bir bir ortadan kalkınca, meydana gelen olayları Tanrı/doğaüstü bir güç ile açıklama eğilimi sona erdi. Görünen olaylar görünen sebepler ile açıklanmaya başlandı.

Böyle bir ortamda kader, irade, külli irade, cüz’i irade gibi tartışmalar ve bunun üzerine bireysel/sosyal açıklamalarda bulunmaya dair çabalar karşılık görmemektedir ve hatta anlamını yitirmektedir.

Sahip olduğumuz anlam ve açıklamalardan vazgeçmek bir anlamda boşluğa düşmek demektir. Bu nedenle de zor gelir insana. Kimsenin bir şeyden vazgeçmesini istediğim de yok; ancak içinde bulunduğumuz güncel hayatın bilgisi, algısı, bağlamı çok değişti. Bu değişimleri göz ardı etmek, sonucu belli olan bir mücadeleye girmektir. Bu sonuç da kırmak veya kırılmaktır.

İçinde yaşadığımız bu yeni dünya, hemen her şeyi ile teknik bir hale geldi ve birçok şey sayılar ile ölçülmeye başlandı.
Artık çocuk doğmadan genetik bir probleminin olup olmadığı tespit edilebiliyor.
Bebeğin cinsiyetine karar verebilme ve genetik sorunları elimine edebilme imkânları ortaya çıktı.
Tarımsal verim ve ürün kalitesi açısından doğa şartlarına bağımlı olma, iyi olması için umut etme ve dua etme yerine teknik önlemler alma, ürünlerin genetiği ile oynama yöntemleri gelişti.
Kadere bağlanan birçok rahatsızlığın nedeni ve alınması gereken tedbirleri bulundu.
“…Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa inkâr edenlerden iki yüz kişiyi yener, sizden yüz kişi olursa bin kişiyi yener…” (Enfal Suresi/65) ayetinde belirtildiği gibi göğüs göğüse muharebede belki yüz kişi bin kişiye galip gelebilir. Ancak 10 kişi 10 tane savaş uçağı ile teknik olarak baş edemez. Burada sabır ve samimiyet yerine yeni parametreler devreye girmektedir.
İşinizi helal yoldan ve samimiyet ile yürütseniz de Rusya ile Ukrayna savaştığı ve dolar 18 Liraya çıktığı için iflas edebiliyorsunuz.
Allah’a gereği gibi iman etmiş olduğunuz halde, çocukluk çağı travmalar ve kalıtımsal yatkınlık nedeni ile güven sorunu olan, davranışlarında tutarsızlık ve dengesizlik olan biri olabilirsiniz. İbadetlerinizi gereği gibi yapmanız ve Rabbinize sevgi beslemeniz sizi iyi bir Müslüman yapabilir ve fakat sağlıklı bir insan olmanızı sağlamayabilir.

Yeni dünya bu denli teknik, nedensel, sayısal hale geldiği için kader, tevekkül, rızık, dua vb. anlamını ve işlevini yitirebilir.
O zaman yapılması gereken: Rabbimiz ile farklı bağlar kurmanın, Allah’ın evren ve varlık ile olan irtibatının yeni yollarını keşfetmenin yeni yöntemlerini bulmaktır.
Değil mi ki, Allah’ın bilinen 99 Esma’sı haricinde başka Esma’ları da var ve bu Esma’ların varlığa olan ve keşfedilmesi gereken başka yansımaları vardır.

Rabbimizin bizlere bir elçi vasıtası ile hitap etmesi ve bizim de bunun üzerinden varlık ile temas kurma ve varlığı anlama sürecimiz sona erdi. Bu nedenle artık varlık ile temas kurma, iletişime geçme, onu anlamaya dair yeni yollar bulmamız gerekmektedir.

Olayları kader ve ezeli takdir ile açıklamaya çalışmak yerine bireysel sorumluluk duygusunu, kişisel inisiyatifi, olaylarda bulunan neden sonuç ilişkisini ön plana çıkarmak gerekmektedir. Aksi taktirde geleceğe dair projeler hazırlamak, bir şeylere etkide bulunmak yerine ihlas adı altında teslimiyetçi bir tavır ve garip bir tevekkül hali ortaya çıkar.

Tarihe mal olmuş konuları tartışıp bunun üzerinden sınıflara ayrılmak yerine içinde bulunduğumuz ve geleceğimiz olan dünyayı şekillendirmek için birlik olmak daha doğrudur.

Nostaljik ve inanç bazlı birçok anlam ve algı repertuvarına sahip olabiliriz. Ancak gözümüzün önünde çocuklarımız ve onların yaşıtlarının yaşamları, algıları ve anlam dünyaları şekilleniyor. Şekillenen bu şeyi gözlemlemek, anlamak ve irtibat kurabilmek daha önemlidir.

Demek istediğim, yeni neslin anlayamayacağı konuları parlatmak yerine onlarının anılarının güzel bir parçası haline gelin.

"Çay, dinlemek ve yazmak olmazsa kendimi kötü hissederim" diye düşünen biri...

Yorum yap