Bana beni sormasınlar lütfen söyle onlara. Kendimi kendime bile izah edemezken onlara ne söylerim ben? İçimde kopan fırtınaları, kum ocağı kurulmuş bir dağ gibi olduğumu nasıl anlatırım? Müsilaj kaplanmış bir deniz ya da fabrikanın atık suyunun arıtılmadan salıverildiği bir dere olduğumu nasıl anlatacağım? İnsanlar: “Ama olsun, sen deresin; ama kocaman denizsin, dağsın işte” kısmından öte geçemiyorlar ki ben nasıl ilmek ilmek çürüdüğümü anlatayım. Tatsız tuzsuzum işte. Onu da tam tarif edemiyorum. Böyle kekremsi gibi işte… İçinden hiç konuşası gelmeyen bir hali arz ediyorum.
Ama bana seni sorsunlar valla. Bak ben seni ve senin geçtiğin her konuyu seviyorum. Hala bu konuda konuşabileceğim kanısı var. Daha seni konuşmaya küsmedim. Hazır seni sormuşlar iken ve ben henüz seni de konuşmaya küsmemişken seni anlatayım…
Hani böyle evde yemek yapmaya çalışırsın ve bu senin daha ilk kez yaptığın bir yemektir. Tuhaf bir şekilde başarırsın. Hem de bu işi en iyi yapan restorandan bile güzel olmuştur. Ha işte içimdeki bu tarifsiz başarı hissisin sen. Bir Ramazan günü, iftara dakikalar kala fırının önünde beklerken burnuma gelen o susamlı, çörek otlu pide gibisin. Kokun cezbediyor ve sana dokunduğumda sıcaklığın ta içimi ısıtıyor.
Gözleri bahara tebessümle bakan, her bir güne merhaba diyen, adeta yanındakilere yaşama sevinci olan kaz dağları gibi yeşil ve berraksın.
Koskoca bir medeniyeti nasıl var ettin diye soracak kadar büyütürüm seni gözümde. Yeni bir medeniyet iddiasını seninle düşlemek ne güzel olurdu. İsfahan, Semerkand, Buhara, buralara da senin o sıcak pide kokunu götürmek istediğimi de söylemek isterdim herkese. Filistin’de, Kahire’de Endülüs’te kaz dağları gibi açmanı istediğimi de…
Hiç denemedim ama boğazdan karşıya yüzebilecek gibi hissediyorum kendimi seni düşününce. Kıyıda seninle buluşup bir iki kulaçta Süveyş’e varıp oradan Kızıldeniz’i ikiye yarabileceğimi düşünüyorum. “Hadi geçin!” diyerek, kurtarmak istediklerimi alıp seninle kaçmak istiyorum geride kalanların ahvalini Allah’a bırakarak. Tek başıma olmasa da senin geleceğini düşününce yapabilirim diyorum.
Kuzguncuk gibisin benim için. Böyle bir vadinin üzerine kurulmuş, omuzlarının üzerinden seyran eden buklelerini iki yana açmış, yeşil dallarını boğazın masmavi sularına sarkıtmış, belki bir Musa ile suyu aşabilecek, belki de bir Meryem ile suya sükût verecek bir halin olduğunu söylerdim soranlara. Beraber gökyüzüne bakıp yıldızları üleşmek istediğimi de unutmayayım. En parlaklarını sana ayırdığım, senin göğe benim ise sana baktığım mehtaplı yaz akşamlarında…
- Anlam Taşlaşınca Kırar veya Kırılır
- Pisagor’un Mistik Tarikatı