Şubat ayı zihnimde zaten acılara gebe bir imaj içindeyken gene beni yanıltmayarak “kara”lığını bir kez daha gösterdi. Tüm hayatını kaybedenler için Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar ve yakınlarına sabırlar diliyorum.
Bu coğrafya acıların gelini bir coğrafya. Bu coğrafyada afetler, savaşlar, kargaşalar, ihanetler hiç bitmiyor. Sırasını savıyor sadece. Demek ki zor bir coğrafya. Demek ki acılara alışık değil belki ama dayanıklı olmamız gereken bir coğrafya. Demek ki kenetlenme ve dayanışma halinde olmamız gereken bir coğrafya. Her an seferber değil belki ama Kıbrıs mütarekesinde olduğu gibi dünyanın en hızlı seferberliğini hayata geçirme becerilerimizin olması gerektiği bir coğrafyada yaşıyoruz.
Acılarımızın ortak olduğunu artık anlamamız gerekiyor. Sorunlarımızın ve eksik-fazla yanlarımızın benzer ya da aynı olduğu bir coğrafya burası. Bu deprem –hiç olmasın ama- İzmir’de de olsaydı aynı manzaraları görecektik şüphesiz. Gene yurdun dört yanından vicdan erleri kazmasını küreğini en çok da yüreğini kapıp gelecekti. Yardım ettiğinin kim olduğuna bakmadan, yaşına başına bakmadan gücü elverdiğince canla başla yardıma koşacaktı.
Gene vicdan yoksunu bazı embesiller, yol kesecekti, yağma yapmaya yeltenecekti, vaktinden önce suçlu arayacaktı, gönüllülerin huzurunu kaçırmak, akılları bulandırmak için elinden geleni yapacaktı.
Her manzara sonunda aynı şeylerin olması artık herkesin midesini nasıl bulandırmıyor hayret ediyorum her zaman. Mesele çok basit oysa, suç çok açık, yapılması ve yapılmaması gereken her şey ortada.
Ortak toplumsal bir mutabakat belirleyip şunlar ve şunlarla bir derdimiz yok kardeşim, derdimiz bunlarla diye bir manifesto mu çıkarmamız gerekiyor bilmiyorum ama gerekiyorsa çıkaralım.
Bizim sağcıyla, solcuyla, Kürdüyle, Türküyle, imanlısı, imansızıyla, alevisi sünnisiyle, doğulusu batılısı ile mültecisi, yerlisiyle işimiz yok kardeşim. Bizim bunların içindeki şeref yoksunu mahlukatlarla sorunumuz var.
Bizim;
– Dümenci, haysiyetsiz, vicdansız, hırsız müteahhitlerle,
– Yağmacı pisliklerle,
– Yönetmeliğe aykırı binayı denetlemeyen aşağılık yetkiliyle,
– Böyle binalara ruhsat veren düzenbaz memur, amirle,
– Deprem bölgesine gidip sağa sola küfreden fırsatçı politikacılarla,
– Bir kargaşa çıksın da haber yapayım diye düşünen gazeteci kılıklı manyaklarla,
– Deprem zamanı evi pahalıya okuturum diye kirayı artıran ahmak ev sahipleriyle,
– Toplanan yardımlara göz diken şuursuz mahluklarla sorunumuz var.
Yoksa olması gerektiği gibi tıpkı; sağcı yurttaş solcuyla, dindarı dinsiziyle, seküleri muhafazakarıyla, TKP’lisi ülkücüsüyle, Kürdü Türküyle, yerlisi mültecisiyle kol kola omuz omuza vererek aynı enkazın altında bir cana daha ulaşmak için çırpınıp duruyorlar.
Aynı battaniyeyi, aynı çorbayı, aynı çadırı, aynı ekmeği, aynı kazma küreği paylaşıyorlar.
Çünkü aynı iyiliği, aynı yüreği, aynı acıyı, aynı ülkeyi, aynı gökyüzünü paylaşıyorlar.
Düşmanımız da tek o yüzden: Kalpleri kirden görünmeyen aşağılıklar. Diğerleri kardeş şekilde karşıyı suçlayarak değil karşıdakiyle dayanışarak “ortak düşman”a karşı birleşmeli.