Uçsuz bucaksız bir çöldeyim, sanırsın Sina Çölü. Gözüm vaha aramakta. Bu denli vaha arayışı beni yanılmaya yönlendirir korkusuyla vaha aramaktayım. Belki yanılmak isteye isteye vaha aramaktayım.
İçimdeki umut dalları o kadar kurumuş ki yanılabileceğim bir vaha bile çıkmıyor karşıma. Şu tepenin ardında vardır belki hayali ile bir o tepeye bir bu tepeye tırmanıyorum. Yok, orada da çıkmıyor. Hemen sol yamaçtaki tepeye koşuyorum, orası da yanıltmıyor. Yok, yok işte orada da göremiyorum. Güneş tepemde, kan ter içinde bir sonraki tepeye koşarken kızgın kumların harareti yakıyor genzimi, ayaklarımı ve umut dallarımı. Kan ter içinde çölün tam ortasında bir ağaç görüyor ve sırtımı ona yaslıyorum. Halsizlik, yorgunluk bir yana susuzluktan da bitap kalmanın düşkünlüğü ile önümdeki kum taneleri kurcalarken sırtımı yasladığım ağaç beni bir çocuk gibi bağrına basıyor. Çocuk dediysem tam hikaye anlatmalık çocuk.
Beni bağrına basan ağaç çölde bir tepeden bir tepeye koşan Hacer annemizi anlatıyor. Kucağında bir de İsmail olduğundan bahsediyor. “Hem biliyor musun onun durumu senden daha vahimdi” diyerek devam ediyor hikayesine. “O’nun sırtını yaslayacağı, gölgesinde oturup soluklanacağı bir ben bile yoktum” diyor. Ama öyle güzel anlatıyor ki sanki o günlere bizzat tanık…
İçimi okur gibi “Yok tanık olmadım ama İsmail’in bulduğu suyun sayesinde hala hayattayım” diyor.
“Sen de eğer koşacaksan, bu koşuna bir mana kazandır. Tepeler arası koşup giderken telef olma. Koşunu ilahi bir güce dayandır. Ve o ilahi gücün seni hiç bir şartta yalnız bırakmayacağına inan. İşte o zaman vaha aramayacak, sen vaha olacaksın susuz kalmış gönüllere. Haydi bakalım çöl yolcusu, artık kalk bu kadar dinlenmek yeter. İçinde bulunduğun çöle kutsal bir su getir.” Diyerek beni uğurluyor. Beni sarmaladığı kollarına, hikayeler anlattığı dallarına, hoş tınılar söylediği yapraklarına bakarak ayrılıyorum yanından.
Yarabbi; şimdi beni tekrar tepelere vurma. Kumlar içerisinde kıymetli bir kum aratma Allah’ım. Su nasıl çıkartılır yeryüzüne, bilmiyorum. Çıkartamadığım suyu da taşıyamıyorum Yarabbi.
Bana suyu çıkartmayı göster. Taşınacak yeri, taşıyacağım kimseyi göster. Bileyim Yarabbi, ben kimin Haceri, kimin İsmail’iyim. Medeniyet nerede? Ben hangi şehre sakalık etmeliyim.