Paylaş

“Tanrı’nızdan başka her şeyi değiştirebilirsiniz.”

Değişemez olan nedir? İnancımız, fikirlerimiz, duygularımız, davranışlarımız?… Gün gün değişen ruh halimizle koştuğumuz “yaşam” denilen o bol engebeli kulvar, bize değiştirmemiz gereken şeyleri haykırarak geçiyor.
Küçük bir bebekken öyle görmeye alıştığımız bir şeyin yerinin bile değişmesinden duyduğumuz tedirginlik; yıllar içinde şehirlerin, etrafımızdaki yüzlerin, bedenimizin, yeteneklerimizin, bağlılıklarımızın kısaca her şeyin değişimi karşısında aldığımız duyarsız tavra dönüşüyor.
Değişmesi gerekenle öylece kalması gereken arasında dokuduğumuz med cezirler hiç bitmeden, yaşamın üzerinde epeyce yol alıyoruz. Değişmeye kapalı duygularımız saplantı, fikirlerimiz idefiks “sabit fikir”, davranışlarımız bağımlılık, huylarımız karakter olmaya doğru evrilirken biz neyin değişmesi ve neyin olduğu gibi kalması hakkındaki kararları doğru şekilde veriyor muyuz? Neye göre veriyoruz ve neyden ilham alarak? Değiştirebilme gücü ile bağlılık duyabilme yetisi arasında bir çelişki var mıdır? Bağlılık duymamız gerekenle değiştirmemiz gerekenler arasındaki farkı neye göre belirleyeceğiz?
Kısacık ömrümüzde taşımamız gereken yüklerle bırakmamız gerekenler arasında kalıp duruyoruz çoğu zaman. Neyin sorumluluk, nelerin gereğinden fazla fedakarlık olduğu arasında da gidip geliyoruz. Sınırlarımız hayli belirsiz ve biraz da naif yapılı olunca ne korumamız gerekeni yeterince koruyor, ne sahip çıkmamız gerekenlere gereken özeni gösteriyor ne de kesin bir dur işaretiyle bizi canımızdan bezdirenlere “yol” verebiliyoruz.
Hayatımız bize ait olanla yük olanlar arasında geçip giderken bazı farkındalıklar yaşamamız gerektiğini geç de olsa anlıyoruz. Peki nedir değişmesi gerekenler: Her şey.
Gitmesi gereken her şey gitmelidir. Bitmesi gereken her şey bitmelidir. Valizini toplayan herkese şartsız koşulsuz müsaade. Değişmesi gerekip de değişmeyen her şey toksiktir zira. Her geçen gün daha zehirleniriz farkında olmadan.
Değişmesi gerekenlere her şey dahil edilebilir, ilkelerimiz dışında. Değişmemesi gerekenler ilkelerimiz olmalı. Doğruluk, dürüstlük, yardımseverlik gibi. Sahip olduklarımız konusundaki bağımlılık ve saplantılarımız ilkelerimizin önünde kalıcı bir engel oysa ki. Neden ilkeli davranamadığımızın cevabı, değişmesine izin ver/e/mediğimiz şeylerle ilgili çoğu zaman.
İnsan annesinin yerine bile bir başkasını koyabilir. İlk aşkını kalbine gömüp aynı tutkuyla başkalarını sevebilir, çocuklarının kendisinden gitmesine izin verebilir, tüm huylarını değiştirebilir ve sahip olduğu her şeyi bırakıp bir sahil kasabasına yerleşebilir. Yıllarca kesmediği sakalını kesip, giyim stilini baştan aşağı değiştirebilir. Hiç bilmediği bir ülkeye kalıcı olarak yerleşebilir. Yukarıda saydığım hiçbir şey onu daha “onursuz” biri yapmaz. Özgür ve değişime açık biri yapar sadece.
Ama sırf seviyor diye birinin tüm kaprislerine boyun eğmek, toksik bir ilişkiyi “ecel” haline getirmek, yediği kazıklara rağmen “dost” görünümlülere kucak açmaya devam etmek, eğreti ve klinik bakıma muhtaç ilişkileri “akraba” dan saymaya devam ederek bilmem kaçıncı “eyvallah” pozisyonunda kalmak insanı kimliksiz, kişiliksiz, onursuz hale getirebilir.
O yüzden Tanrı’nız dışında her şeyinizi değiştirebilirsiniz. Bir tek O sizi yanıltmaz ve değiştirdiğiniz hiçbir şeyde muhafazasız bırakmaz. İlkesiz ve onursuz da kalmazsınız üstelik.

Üstelik degiştiremediğiniz şey, Tanrı’nız olur…

 

Yorum yap