Paylaş

Bu yazı bir iç yangısını anlatmak için kaleme alındı. Derdi derdim olanın yüreğini bulsun.

Bugün bir dostumu ziyaret için x cemaatinin mescidine gittim. Nasıl bir huzur, dinginlik…

Kocaman bir alan…

Yerlere serilmiş boydan boya halılar…

Ne çok özlemişim eteğini sürüye sürüye yumuşak halıların üzerinde gezinmeyi.

Aynı duygu ya da daha fazlası camilerde sarar ruhumu. Şefkatli bir elin avucunda gezer gibi hissederim.

Şadırvanında bulunduğum yüzyıldan ayrılır ve başka bir tarihe göç ederim.Kısa bir süreliğine de olsa.

Buraya kadar her şey yolunda.

İçimi yakan duygu camilerimizi, mescitlerimizi halka açmıyor oluşumuz.

Cami namaz dışında kullanıma neredeyse kapalı.

Gittiğimi söylediğim mescitlerde aslında bazı eğitimler veriliyor. Kur’an-ı Kerim okuma, dua ezberi, ilmihal…

Ama yeterli mi?

Asla.

Sosyal hayatın bir parçası haline getiremediğimiz her yer bizden hızla kopuyor.

Caminin toplumla aidiyet kurmasını istiyorsak, var olsun, yaşasın istiyorsak onu hayatın içine katmalıyız. Yaşamasının yolu buradan geçiyor.

Gelecek nesillerin ileride çocukluk anılarının bir yerinden tatlı bir cami kokusu, afacan bir cami avlusu çıksın istiyorsak camiyi hayatın içine serpiştirmeliyiz.

Neler yapılabilir üzerine kafa yorabiliriz elbet.

Mesela bir okuma gurubum olsa ve camide toplansak… İlla dini kitapları değil, her şeyi okusak orada… Çocuklarla. gençlerle, kadın ya da erkeklerle…

Ya da biri resim sergisi açsa caminin şadırvanında…

Camilerin altına süper market ya da mağaza gibi ticari kurumlar açacağımıza kültür merkezleri, sanat merkezleri açsak…

Eğitimler düzenlesek, doya doya çeksek içimize camiyi…

İmamın bir heyeti olsa mesela, bu heyet haftada bir toplansa ve camiye ne kadar para toplanmış, caminin ne ihtiyacı var dışında mahallemizde fakir, hasta, vefat edenlerin listesini tutsa ve ziyaretlerde bulunsa…

Sonra dese ki; “Camimizin oyun evi var, buyurun, gelin tamamen ücretsiz.”

“Camimizin öyle güzel bir kütüphanesi var ki” desin gençler.

“Başka yere gitmiyorum kitap için.”

“Bizim caminin bisiklet kulübü var.”

“Bizim caminin gezi kulübü var”

“Sadece dini merkezleri gezdirmiyor. Tarihi ve kültürel bir çok mekana götürüyor. “

“Bizim cami aşevi kurdu.”

“Bizim cami sokakta kalan insanlar için duş, aş ve sıcak oda hizmeti veriyor.” diyebilsek keşke.

En çok içimi acıtandır kışın sokakta titreyen evsizler.

Kim bunlar?

Birimizin babası, birimizin kardeşi, birimizin eşi.

Allah’ın evlerini Allah’ın kullarına açamıyor ve sıkıntılı günlerinde yanlarında olmuyorsanız hangi dinden, hangi inançtan bahsedebilirsiniz?

Çoğaltalım mı daha?…

Oğullarım camiye gitse ve bir müzik aleti çalmayı orada öğrense ne olur?

Mesela peygamberimizin doğduğu o kutlu geceyi Mevlit kandilini kitap bayramı olarak camide kutlasak…

Ramazan ayı geliyor. Toplumun bir kesimi mukabelelere gidecek.

Bu mu verecek tek hizmetimiz?

Mesela bizim camiler sokak iftarı düzenlese ve şehirde iyice yalnızlaşan ve kaybolan insanı komşularıyla tanıştırsa, kaynaştırsa…

Hani imamın bir heyeti olsa dedim ya.

Bu heyetin içinde mahallenin muhtarı, aile hekimi, mahalle mektebinin öğretmeni de bulunsa.

Kafa yorsalar mahallemize neler yapabiliriz diye.

Namaza gelmeleri şart değil. Bu ortaklık insan kalitemizi yükseltmek için yapılacak bir ortaklık.

O zaman çocuklarımız, insanımız, böyle sahipsiz kalır mı?

O zaman bir hizmeti almanın bedeli bu kadar pahalı olur mu?

O zaman camilerimiz hayattan elini eteğini çekmiş, ölmeyi bekleyen bir ihtiyar gibi hüzünlü bakar mı?

Bakmaz elbet.

İşte o zaman cemaatlerin böldüğü toplumu camiler birleştirmez mi?

Birleştirir elbet.

Yorum yap