İnsan var olandan çok var edenin esintilerinin hissedişini sevmeli. Kalbe nakledilen mental temizlik, yaratıcının varlığının delillerini hissettiğimiz noktada zuhur bulur. Hayatın asıl manasının anlaşılmasının en olağan olduğu an… Otuz yıl sonraya gidip bu zamanımızın hayalini kurma becerisi, işin hakikatı açısından gizli sırlar barındırmakta. İyiye ve güzele olan bakış açısı dünyanın daha yaşanabilir bir yer olmasını arzulamak ile doğru orantıda olmamalı. Bir çok seçeneğin olduğu imtihan dünyası… Hangi şıkkı belirleyecek olan kendi ruhumuza verdiğimiz terbiye olacak.
İnsan mekanizmasından bahsediyorum. İçgüdü, tabiat, bilinçaltı, senden önce sen, seni sen yapan sen, farkında olmadığın sen… Yaratıcının varlığının esintilerinden uzak bir yaşam sürecinde eksik yanlarını, kalemtraşın kalemi şekle sokması gibi hayatını bir güzergaha sokamadığından, bilinçsiz bir yolculuğun çok kimlikli bir kazazedesi… Zaman bu kişi için arkaplanda çok hızlı ilerlerken his duygularını açığa çıkararak zamanın akışkanlığını yavaşlatacağına dair inancı hiç olmamış bir kişilik… İnsan kendi mekanizmasına bal mumundan yapılan heykel gibi hassasiyet göstermezse, ortaya çıkacak ürün otuz yaşında eğitimsiz bir kişilik ile benzer yapı gösterecektir. Dini ritüellerini yerine getirip, ekonomik durumu o vaktin çok altında olan birine halini vaktini sordurmayacak kişi ile bu kişilik aynı filmin baş kahramanları. Gişe rekorları kırabilecek kadar yüksek izlenmeye sahip, bana göre dram çoğunluğa göre trajikomik bir film.