Paylaş

Çok yakınımdaki bazı insanlarda gözlemlediğim bir durum var: Radikallik. Akla ilk gelen alanlardan son gelen alanlara kadar. Sonra bir baktım ki çok uzağımdaki insanlarda da var bu durum.

Bu radikalliğimizin payını almadığı hiçbir alan kalmadı. Deprem oluyor, aynıyız; savaşlar yaşanıyor yanı başımızda, ülke içinde, aynıyız; yangınlar, seller, toplumsal felaketler yaşanıyor, aynıyız. Asalım keselim ile umursamazlık uçlarındayız, iki ucu da kanserojen.
Mesela teknoloji kullanımı… Beynimize çip takılmasını tartışıyoruz; ama her birimizin elinde birer çip var ve güle oynaya kullanıyoruz. İlk çıktıklarında bu oyuncaklarımız için de aynı tartışmaları yapmıştık gerçi. Muhtemelen beynimize de aynı şekilde kendi istek ve hatta karşı konulamaz arzumuzla taktıracağız çiplerimizi.

Artık her bir bilgiyi elimizdeki ekranlardan yaptığımız “araştırma”larla ediniyoruz. Tarhana çorbası yapımından, Hudeybiye barış anlaşmasına, patates nasıl ekilirden göktaşlarına kadar her konuya değinen bir sosyal medya platformu, video veya site çıkıyor önümüze. Hemen eleştirmek, üstünü çizmek için söylemiyorum. Neticede eski kitapların hepsinde de doğru veya doğrulanabilen bilgiler yok. Dönemin ünlü bilgini Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın (Allah rahmet etsin) ünlü kitabı Marifetname’nin bir bölümünde insanların fiziksel özelliklerinden karakter analizi yapılır mesela. Burnu şöyleyse karakteri şöyledir, ensesi şu şekilse kişi şöyledir gibi. Bugünse bu tarz fiziksel özelliklerin karakter açısından pek de bir şey ifade etmediğini biliyoruz. Dünyanın en karaktersiz, en berbat insanları genelde eli-yüzü, kıyafeti düzgün insanlar olabiliyor; ama dönemi için büyük bilimsel bilgilerdi bunlar. Bugün doğru olduğunu ispatladığımızı düşündüğümüz birçok bilgi de yarın komik gelecek şekillerde yanlışlanacak muhtemelen. Zaten bilimin güzelliği de burada. Bu açıdan muhteşem bir imkandan faydalanıyoruz; ama bir sıkıntı var, ne öğrenirsek öğrenelim aklımızda durmuyor. Yani bunu gelecek nesillere aktaracak şekilde içselleştiremiyoruz. Her seferinde nasıldı diyerek video veya yazı arşivini karıştırıyoruz, hem de neredeyse bütün bilgilerimiz için; çünkü çok hızlı bir şekilde daldık bu platformlara ve sürekli de meşgul ediliyoruz, durup düşünerek karar vermeye fırsatımız dahi olmuyor. Sorgulayan, sorgulatan, düşündüren sayfalar bile bizi şöyle bir süre kendi başımıza bırakmıyor. Hazırı var, yapılmışı var, düşünülmüşü var, almaz mıydınız?…

En son ne zaman bir kütüphaneye gidip kitaplardan bir konu araştırdığımı hatırlamıyorum. Galiba lise yıllarımdı. Eskiler bilir zaten veya halen bunu yapan güzel insanlar da bilir; ama bilmeyenler için muhakkak tavsiye ederim. İlçenizdeki bir kütüphaneye gidin. Fiziksel emek vererek edinilen bilgiler akılda mıh gibi kalıyor. Bunun için dijital platformlarda da bazı yöntemler geliştirilmiş ama galiba eski kafalı olduğumdan bende pek işe yaramadı. Her halükarda bir şekilde ciddi bir emek ve vakit ayırmak gerek bir şeyi gerçekten öğrenmek için ve de tutuculuktan uzak durmak. Yoksa ulaşabildiğimiz bilgileri tek doğru kabul edip kapıyı pencereyi kapattığımızda düşünsel gerileme başlıyor. Yeni hiçbir bilgi duvarı aşıp içeri giremiyor.

Kitabımızın emri olan ortayolda olma hali de her şeyin hazır elde edildiği bu dünyada yoğun eleştiri almaya başladı. Her şeyi etiketleyerek anlamaya çalıştığımızdan uçlarda yaşamayan, herhangi bir görüşü fanatikçe savunmayan herkes, ortayolcu etiketi yiyip saha dışına itiliyor. 1980 darbesi öncesi yaşanan sağ sol çatışması gibi; ama silahlar farklı, mermilerle değil de harflerle yapılan bir savaş…

Açıkçası ben ne şiş yansın ne de kebapçıyım, doğrudur. Neden birinden birisi olmak zorundayım? Kim koydu bu kuralları, kim dağıttı bu rolleri? Olmak için ateşte yanmak veya yakmak mı gerekiyor? Hem doymak için illa kebap mı yemeli? Evet orta yolda olmak zordur, sarp yokuştur; ama müjdelenenler de bunlardır (Ekleme: Hayır, müjdelenen ben değilim, orta yolda olmayı hakkıyla başaranlar. Benimse amacım o, yani müjdelenmeyi hak etmek.). Her devrin ve herkesin adamı olmak kaypaklığı değil elbette bahsettiğim şey. Dik duramama gevşekliği de değil. Adamına göre muamelecilik hiç değil! Eskiler buna “itidal” derler. Hadi fiziksel olarak bir sözlük alıp bu kelimenin anlamına bakalım ve günlük hayatımızda özellikle de internetteki yazışmalarımızda ne kadar uygulayabiliyoruz test edelim. Zira daha yazıda itidalli olamazsak eylemlerimizde asla olamayız/ olamıyoruz da…

Yazmak iyi geliyor. Müziğe ve şiire ilgim var. İşim dışında herhangi bir alanda uzmanlığım yoktur. Yazılarım sadece birer yorum, çok da anlam yüklemeyiniz. Aslen Erzurum, doğma büyüme Ankaralıyım. Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü mezunuyum. Şimdi Bursa'dayım. Geçinmek için memur olarak çalışıyorum. Evli ve bir oğul babasıyım. Hayattaki tek amacım insan kalabilmek. Kişisel gelişimciler kızmasın, somut bir amacım, hayalim ya da beklentim yok bu hayatta. Burası gurbet, neyi isteyip de elde etsek uçup gidiyor burada.

2 thoughts on ““Ortayolcu”luk

  • 26 Eylül 2023 tarihinde, saat 14:10
    Permalink

    Düşündürdü ancak yine de ”sarp yokus” ya da” müjdelenme” gibi ifadeleri kullanmak …Riskli geldi.Ilgili sürede zaten iki yoldan bahsetmez mi?(Beled Suresi)
    Ama ortada olmanın önerildiği yerler de var tabi.
    Ama asıl sorun yazınızda,once bilgisizlikten sonra cabasizliktan doğan bir savrulma degil mi(radikallerin yasadigi)
    Belki toptan bir akim önermek yerine vaka ya da durumlar üzerinden gitmek daha açıklayıcı olabilir.
    Ya da tuttuğun yolu sorgulamak gerekli.Ama galiba tadına varanlar bilir ki Kitap ile temas olmadan akımlar ile uzun yol almak zor.
    Faydalandım ama akim -ortayolculuk- konusunda emin olamadim.

    Yanıtla
  • 27 Eylül 2023 tarihinde, saat 00:38
    Permalink

    Güzel yorumunuz için teşekkürler.
    Eleştirileriniz üzerine yazının başlığını “Ortayolcu”luk olarak düzenledim. Sadece tırnak işaretleri ekledim; çünkü bu ifade olumsuz bir çağrışımla başkaları tarafından yapıştırılan bir etiket. Yazıyı bu nedenle bu etiket üzerinden yazmak istedim. Genelde bir olay üzerinden giderek yazarım ama bunda öyle olmadı. Son zamanlarda yaşanan, geçmişte yaşanan ve muhtemelen önümüzdeki hafta da yaşanacak olan bir çok olayı ve bu olaylara televizyonda, sosyal medyada vb. yerlerde yapılan yorumları düşünecek olursak çok da olay örneğine ihtiyaç duyacağımızı sanmıyorum.
    Ortayolculuğu bir akım olarak da düşünmedim zaten. Burada bize ışık tutacak olan ayet Bakara 143’te geçen “ummeten vasatan” ifadesidir. Her olayda ifrat ya da tefrit bataklığından kurtaran bir anlayış… “Müjdelenenler de bunlardır” deyince kendimi kast etmişim gibi olmuş ve oldukça küstahça durmuş, orayı da düzenledim, teşekkürler uyarınız için.

    Yanıtla

Yorum yap