Okumaktan bahsedeceğim biraz. Eylemlerin en kıymetlisi belki de. Naif bir heyecanla başlayan eşsiz bir yolculuk. İlk kitabı okursun ve zannedersin ki artık çok şey biliyorum. En yakınında kim varsa ona anlatırsın, dolmadan taşmak istercesine. İkinci kitaptan sonra şüpheyle tanışırsın, nihayet düşünmeye başlamışsındır. Ardından üçüncü kitabı okursun ve aslında bildiklerinin okyanusta bir damla olduğunu fark edersin. Bildiklerinden çok bilmediklerin artmıştır. Büyük bir boşluk doğar içinde. Ama sanki o boşluk zaten oradaymış da üzeri örtülü olduğu için görememişsin.

Huzurun kaçmıştır artık. Derinlerde bir yerde umutsuzluk boy göstermeye başlar. Dersin ki: Okunması gereken o kadar çok kitap, şahit olunması gereken o kadar farklı zihin var ki; ömür denilen şu kısacık zamanda hangi birine yetişebilirim? İşte tam bu noktada, karamsarlık çerağını söndürüp yola koyulmak gerek. Yeter ki başlayalım, devamı kendiliğinden gelecektir. Çünkü okuduklarımız akabinde yapacağımız seçimlere de yön verir. Okumak, zamanla bir kimliğe dönüşür.

Peki neden okuruz? Kabul edelim ki, hepimiz görece küçük dünyamızda birçok gerçekten bihaber yaşıyoruz. Bilmiyoruz. Daha kötüsü, insan bilmediği şeyin eksikliğini hissetmediği için çoğu zaman bunun farkında bile değiliz. Kitaplar, işte bize bu farkındalığın kapısını açan anahtar. Düşündürür, sorgulatır, insanı rahat koltuğunda otururken şöyle bir sarsar. Başka başka alemler buluruz sayfalarında. Gözün gördüğünden, kulağın duyduğundan daha fazlasını vadeder cümleleri. Onlardan yola çıkarak, onları eleştirerek, yorumlayarak buluruz kendi gerçekliğimizi. Günün sonunda bu okumaların bize kazandırdığı en önemli şey, soruları kendimize yöneltebilme yetisi olur. Çünkü okumak en nihayetinde bizi düşünmeye ve akletmeye sevk edecektir. Ne yazık ki toplum olarak sahip olduğumuz en büyük korkulardan biridir düşünmek. Sebebi ise çeşitli: yanılma korkusu, kendimizi utandırma ya da hayal kırıklığına uğratma korkusu…

Bizi düşünmekten alıkoyan korkular sırtımızda büyük bir yük, onlardan kurtulmak gerek. Fikirlere kapıları açmak, hepsini tanımak, hepsini zihinlerde misafir etmek gerek. Ancak bu şekilde mümkün düşünsel özgürlüğe ulaşabilmek, kabul ya da inkar ettiğimiz ne varsa hepsine gerçek bir bilinç kılıfı geçirebilmek! O yüzden asıl kitapsızlıktan korkmak lazım. Okumadığımız, farklı zihinlere tanık olmadığımız sürece kendi dar dünyamıza mahkum olacağız. Aynı kişilerle aynı şeyleri konuşacak; sorularımızın cevabını, sorunlarımızın çözümünü sığ denizlerde arayacağız. Oysaki bakın ne söylüyor Cemil Meriç: ‘‘Şüphelerimizi, tereddütlerimizi arzın ve zamanın bütün büyük zekaları çözemezse, dar bir coğrafyanın ve hasis tesadüflerin karşımıza çıkardığı bir insan nasıl çözülebilir? Kitap denen uçsuz bucaksız okyanusta daima yeni keşifler yapmak kabil. Hangimizin irfanı, o sonsuz “belki”yle boy ölçüşebilir?’’

Söyleyin, hangimizin irfanı o sonsuz “belki”yle boy ölçüşebilir?

 

Sefa KELEŞ

Yorum yap