Sizin yaranızı gösteren biri gelir bazen. Gösteren, hatırlatan, işaret eden biri. İyileşmek isteyen odur ama hazırlıksız yakalar sizi. Bir psikoloğun hazırlıksız olma gibi bir lüksü olamaz değil mi? İyileşmemiş bir yarasının olması komiktir, anlamsızdır.

Yirmilerinde gösterişli güzelliği ile karşınızda duran genç kızın anı kitaplığında bir zamanlar sizin yaşadıklarınız bir bir açılıverir. Okumaktan başka çaresi olmayan bir çocuk; okuyabilmek için akrabasının yanında kalmak zorundadır. Kendisini yanında istemeyen bir akrabasının yanında.

“İstenmediğim yerde durmam” klişesi vardır ya hani. Bu lafı duymak benim için hala travmadır mesela. Eminim ki onun için de öyle. İstenmediğiniz yerde olmak şüphesiz bir imtihan. Zor soruları olan bir imtihan. Bulunduğunuz yerde hiçbir hakka sahip değilsinizdir. Kumandayı elinize almak, sofraya en önce oturmak, en son kalkmak, ekmeğe serbestçe uzanmak, istediğiniz zaman gidip duş almak, evin her tarafında serbestçe dolaşmak… Aslında ne kadar basit şeylerden bahsediyorum değil mi?

Aslında bir şey ne kadar basitse onu yapamamak o kadar travmatik geliyor insana. O kadar anlamsız ve saçma. Saçma şeylere boyun eğmek zor meselelerden daha çok zorluyor insanı. Karşınızda büyük bir kavga olduğunda onunla uğraşmak daha onurlu, daha motive edici. O zaman tiksinmiyor insan, mide bulandırıcı gelmiyor olanlar. Ne kadar aptalca şeylerle uğraşıyorum demiyorsunuz o zaman. Aptalca şeylerle uğraşmak zorunda kalmak kadar insanı daraltan, bunaltan başka şey yok, kanımca. Daraldıkça küçülüyor, bunaldıkça dağılma yaşıyorsunuz. Hiçbir psikolojik probleminiz yokken egzajere reaksiyonlar hayatınızı anlamlı kılmayı amaçlayan asıl gayeye dönüşüyor.

“Aslında anlamlı şeyler yaşıyorum, herkes gibi” diyebilmek için herkesin yaptıklarını yapabilmek için başka ve kendince kaçamak şeyleri yaşamaya tevessül ediyorsunuz. Herkesçe yapılan aptalca şeyler sadece kendinizin yapmak zorunda olduğu aptalca şeyleri gölgelemek için maske görevi görmeye başlıyor. Sonrasında bölünmeler, çift karakterli semptomlar gösterme durumları sahneye giriyor. Dışarıda başka evde başka alınan pozisyonlar. Mecburen var ettiğiniz bu bölünme; kendinizi tanımlama biçiminizi sabote eden bir hal alıyor. Kendiniz olmak için bile isteye yaptığınız hatalar, hatalı bir kişilik kurgusuna sahip olduğunuza inandırıyor sizi. Başkalarının daralttığı alanlarda oluşturduğunuz kendilik algısı kendinize yönelen bir aldatmacaya, uzaklaşmaya ve öfkeye neden oluyor. Kendime yaklaşayım derken olabildiğince yabancılaşmaya giriyorsunuz aslında.

Olan bitenin farkına vardığınızda ise bulunduğunuz yaşın çok gerisinde bir çocuk buluyorsunuz içinizde bir yerlerde. O çocuk şımaramadığı için yaralı, onaylanmadığı için yarım, istenmediği için kırgın, desteklenmediği için özgüvensiz. Şimdi yeni bir görev oluyor önünüzde: O çocuğu rehabilite etmek, büyütmek, korkularından arındırmak. Başkalarının bulaştırdığı psikolojik izlerden temizlemek.

Bunun için önce o çocuğu bulacak sonra dinleyecek sonra kendi dilinden konuşacak ve olan biteni onun anlayacağı ve kabul edeceği bir şekilde anlatacaksınız. Yaşananların kendi hatası olmadığını kabul ettireceksiniz. Asıl suçluları gösterecek, suçlarının ne olduğunu söyleyecek ve neden böyle bir şey yaptıklarını anlatacaksınız. Cezalandırmak ve affetmek konusunda serbest bırakacaksınız onu. Cezalandırmak ve affetmenin nasıl yapılabileceğini örnekleyeceksiniz sadece. Sonra gerçekten ne istediğini bulmasına yardım edeceksiniz.

Arkasından hikayesini –bölünmüşlüğünün ortadan kalkması için- tamamlamasına yardımcı olacaksınız. Hikayesinin bütün hikayelerle benzer ve bütün hikayeler kadar anlamlı ve özel ve değerli olduğunu anlatacaksınız. Sonra büyümesini ve kendini gerçekleştirmesini izleyeceksiniz. Kendi haline bırakarak, kendini özgür hissetmesini sağlayarak. Hiçbir hatasından suçlu hissetmeyene, şımarma hakkına sahip olmasının bir sonucu olduğunu görünceye, kabul edinceye değin.

Bütün bunlar olurken siz aynılarını yaşamış bir psikolog olarak yeniden kendi masum ve kederli hikayesiyle karşılaşmış olmanın tatlı heyecanını yaşayacaksınız. Tanıdık ve sevimli bir çocuk içinizde yeni bir arkadaş edinmişcesine sevinecek ve karşıdakine bilgece gülümseyecek…

2 thoughts on “İstenmediği Yerde Durmak

  • 27 Ekim 2019 tarihinde, saat 23:11
    Permalink

    İnsanı hiçbir derdi yokken bile dertlendirecek, çok güzel ifade edilmiş duygularla dolu bir yazı. Teşekkürler.

    Yanıtla
  • 1 Nisan 2024 tarihinde, saat 09:16
    Permalink

    Bu ne şimdi aradığımı bulamadım kitap mı yazdın konuya mı değindin bilader

    Yanıtla

Yorum yap