Paylaş

Anadolu’nun farklı yerlerinde birbirinden tuhaf hikayeler ile karşılaştım; ama böylesi, yüzüme yumruk yemiş kadar sarstı hocam. Nasıl olur hala anlamış değilim. Hoş gerçi insan bu, su misali, kıvrım kıvrım akmakta. Kıvrım kıvrım akmazsa taşkın olur, ne bereket getirir ne de bolluk. Yığınla su, yığınla tortu bırakır.

Ancak senin hikayende bir İstanbul olması ve belki ilk sancılı doğumun burada olması enteresan hocam. Evet haklısın, bile isteye bir seçim değildi belki. Göğsünden itilmiş olman, evin en çalışkanı, evin ikinci babası olan adamı göğsünden itmek canlı canlı ölüm olsa gerek. Tutunmak, tutunabilmek adına İstanbul’un popüler mesleği kapıcılığa sarılmak… Anadolu irfanı ile bu itilmeyi de başarmak. Belki laf gelmesin diye, belki yaptığı işe halel getirmemecesine… Belki de göğsünden itilen yere dönmemecesine… Anadolu’da erkek evlada daha fazla ehemmiyet gösterilen o zamanda böylesi olayların yaşanması da tuhaf gelmiyor mu size hocam? Bir de yanınızda eşiniz ve iki çocuğunuz var halde iken…

Dahası mı çağın gözbebeği İstanbul’da aç gözünü. Muhakkak gurbet zor bir kavram; ama aklı evvellerin, kıvrak zekalıların İstanbul’a tam doluştuğu dönemde daha zor olmuştur sanırım. Hani derler ya “Gurbet zor ama İstanbul daha zor” bir de bu cümleye köksüzlük de eklenirse zor oğlu zor olmuş serüvenin.

Bazen bize hayr, şer tepsisinde sunuluyor. Ne taraftan bakarsak bakalım hayrı göremiyoruz. Ama insanın Rabbi,o işe hayr isnat ettiyse kırk yıl da geçse o hayr sende tecelli ediyor.

Peki sen neden konuşmuyorsun hocam, bak önde baban ardında sen?

Hocam biz hep ölümün ardındayız, ölünün değil. Ölüm bizim peşimizde de değil, aksine biz ölümün peşindeyiz. Şuan peşinde olduğumuz da ne babam ne de bir cenaze. Biz yine ölümün peşindeyiz. Beşeri vücudumuza saygı, gidip defnedeceğiz. Öyle gördük atadan, dededen.; aa kör zihin unutmuyor işte olanı biteni. Öyle ki sana son bir görev hakkı bile sunmuyor. İyisi mi sabret, affet ve şükret. Yoksa zulüm artık insanın kendi kendisine yaptığı bir şiddet haline dönüşüyor.

Hikaye bu ya, her hikaye ya acıklı başlar ya da acıklı biter. Benimki acıklı başlayıp mutlu bitti. Babam bana bir aile, hanım ve üç çocuk bağışladı. Onları görmemi sağladı. Çocuklarıma nasıl davranmamam gerektiğini, hayata babam gibi nasıl bakmamam gerektiğini, eşine kötü davranarak aslında eşinin yol arkadaşı da olabileceğini anlattı. Belki idrakim zayıftı, bütün bunları geç anladım. Ancak şuan 70 yaşındayım ve sanırım ben bugün doğdum. Babamı defnetmeye kendim karar vererek ve bana çizdiği yanlış yolu bitirdiğini düşünerek gidiyorum. O rota bitti artık. Yedi dağ ardına çizilen rota, boklukta gül bitiren rota bitti artık.

Hakikat Allah’ta gizlidir. Onunla geçen bunca acılı yıllarım için de teşekkür ediyorum. Sorun değil. 70’imde görmemi sağladığı için kızmıyorum. Ve bununla ilgili zerre kadar serzenişim de yok; ama onun adına korkmuyor değilim. Ben Rabbime her ne kadar “Şikayetçi değilim Allah’ım” desem de sanırım aramızdaki hukuk kamu davasına dönüştü.

Allah affetsin, Allah acısın…

Yazar, çizer, fotoğraf çeker. Çayı sever, evli, bir kız ve bir oğul babası.

One thought on “Gidene

  • 12 Ekim 2023 tarihinde, saat 10:49
    Permalink

    Avare geçen ömürlere inat uyandığını bilmek bunu da idrak etmek adına güzel bir çalakalem.

    Yanıtla

Yorum yap