Paylaş

İnsan türü olarak yeryüzünde var olduğumuzdan beri çeşitli sorunlarla karşılaştık ve bu sorunlara çözümler üretmeye çalışarak insanoğlunun olmazsa olmazı “mücadele” kavramını meydana getirdik. İnsanlığın ihtiyaçları yaşadığı döneme ve toplumsal sorunlara göre farklılık göstermiştir. Örnek vermek gerekirse ilk insanın tek derdi elindeki sert meyveyi parçalayabilmek için bir alet iken günümüz insanı makam, şöhret, şan, para ve bir çok benzeri sorunu kendine dert edinmiştir.

Tarih sahnesine baktığımızda, zaman geçtikçe insan soyunun mücadeleci özelliğini kaybettiğine bütün çıplaklığıyla şahit oluyoruz. Peki insanı insan yapan bu mücadeleci ruhu kaybetmemizdeki temel sorunlar ve etkenler nelerdir? Her insanın kendine sorması gereken bu mühim soruyu kendi düşüncelerim çerçevesinde ele alıyorum.

Yukarıdaki bölümde bahsettiğim konular ağırlıklı olarak nesnel konular içermekle beraber yazımın bu kısmından itibaren kendi düşüncelerime yer verdiğimden öznel bir içerik kazanacaktır. İçerik, düşüncelerimden meydana geldiği için insanların benim düşüncellerimden farklı düşüncelere sahip olması en doğal olaydır. Bu açıdan insanların yeni düşünceler geliştirmesi hem kendi nesli hem de gelecek nesil için bir hayat kurtarıcı eylem özelliği taşımaktadır.

İnsanın mücadeleci özelliğini kaybetmesinden bahsetmiştik. Bu görüşümü savunurken aynı zamanda insanlık tarihinin iyi analiz edilmesi olmazsa olmazdır. Peki ne oldu da yaşadığı döneme göre sorunları şekillenen insanlığın bu sorunlara çözüm üretme yetisi günümüz dünyasına yaklaşıldıkça azaldı?

İnsanlığın mücadeleci özeliğini kaybetmesindeki en önemli etkenlerden biri bahsettiğim gibi insanın yıllar geçtikçe değişen ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların oluşturduğu sorunlardır. Bir diğer ve bundan daha mühim özellik taşıyan etken ise  “daha kötüsü/daha beteri var” söylemi ve bu söylemin şükür kavramları ile karıştırılmasıdır. Özellikle kendi yaşadığım coğrafyada oldukça yaygın olan ve üzerine ahlaki değerler yüklenmiş olan bu söylemi biraz inceleyelim.

Dışarıdan bakıldığında her ne kadar ahlaki ve insanca bir tavır olarak gözükse de kanaatimce içinde ciddi tembellik barından bir söylem.

Toplum olarak “daha kötüsü/daha beteri var halimizde ne varmış?” kavramını şükür ile karıştırıyoruz ve bunun neticesinde önüne hiçbir şekilde geçilemez bir tembelliğe kendimizi hapsediyoruz.

Şükretmek, bulunduğu durum için uygunluk hali iken “daha kötüsü/daha beteri var halimizde ne varmış?‘’ söylemi buram buram tembellik kokan bir düşünce şekli. Sorun da tam burada başlıyor. Şükretmek bulunduğu durumu kabullenmek ve çaba sarf etmemek değil aksine bulunduğu durumun farkında olmak ve insanı insan yapan mücadele özelliğini tekrar hatırlatan eylemlerdir. Bu söylem ise bulunduğu durumu kabul edip daha fazlası için çabalamamaktır. Bu düşünce şekli ile insan, mücadeleci özelliğini gün geçtikçe kaybetmektedir. Bu şekilde düşünüyorsak o zaman neden kendimize “Daha iyilerimiz var, biz neden bu durumda takılıp kalalım?” sorusunu sormuyoruz da daha kötümüzü düşünüyoruz? İnsan kendine bu soruyu sormaya cesaret edemez çünkü bu sorunun cevabını verebilmesi için çaba sarf edip mücadele etmesi şarttır.

Çaba sarf etmeye üşenen insanın ise bu soruyu kendisine soramaması oldukça normaldir.

“Daha kötüsü / daha beteri var halimizde ne varmış?” sorunsalı insanlığın varoluşu ile birlikte zihinlerde farklı dillerde ama aynı mantıkla barınmıştır. Bu kavramı besleyen en önemli unsurlardan biri çarpık dini anlatımlardır.

Kendi yaşadığım coğrafyadan kaynaklı İslam dinini ele aldığımda benim dinim “insana sadece çalıştığının karşılığı vardır bundan başkası yoktur” (Necm Suresi 39. Ayet) derken aynı dine inandığını iddia eden bir kısım da bulunduğu durumun  Allah’ın takdiri olduğu (kader) kanaatine varıp kenara çekiliyor. Böyle bir toplumda mücadelenin azalması ve sefaletin artması normal değil midir? Bu çarpık inancı aşılayan insanların ise altlarında milyon liralık araçlar, sofralarında kuş sütü dahi eksik olmamıştır.

Bu durumlar analiz edildiğinde bizlere düşen en mühim görev, bulunduğu durumu “Allah’tandır” diyerek kabullenmek değil; haline şükrederek yeryüzündeki rızkını aramak için mücadele etmek ve bizlerden “daha iyisi de var neden daha iyi olmayalım?” sorusunu kendimize sormaktır.

İnsanlık olarak bizleri sefalete mahkum etmeye çalışan insanların karşısında dik duruş sergilemek kendi ve gelecek neslimiz için olmazsa olmazdır.

Şükür, bulunduğu durumu kabul etmek değil; aksine daha kötü durumda olmadığı için dua etmektir.

Şükür, tembellik değil, mücadeledir.

Şükür, sefalete mahkum olmak değil bizleri sefalete mahkum edenlere karşı insanları dik duruşa davet etmektir.

Şimdi kendinize sorun: “Bizlerden daha iyi durumda olanlar var, biz neden bu durumdayız?”

Kendim için yazıyorum.

Yorum yap