Paylaş

Ötekini anlamaya çalışma meselesi “ilk kardeşler”den bu yana belki de en eski sorunlarımızdan. Bir başkasının düşüncelerinin, zevklerinin, ideallerinin, hayallerinin, prensiplerinin farklı olabileceğini anlamak ve ona yaşam hakkı vermek…

Kendi düşüncesine, hayat şekline karşı özgürlük ve anlayış bekleyenlerimiz bile bunu zorbaca ve yine bir başka anlayışsızlıkla talep ediyor. Bu, bireysel olarak da ilk aşmamız gereken engel. Kendimden örnek vereyim, mesela otuzlu yaşlarıma kadar iskender kebabı sevmemenin bile ceza kanununda suç teşkil etmesi gerektiğini düşünürdüm içten içe. İnsan iskenderi nasıl sevmez? Allah’a inanmayabilirsin ama iskenderi sevmek zorundasın, sevmemeyi düşünen, bunu teklif dahi eden insan olamaz-dı. Bu ve benzeri konularda başkalarına hak vermeye orta yaşlarımda başladım. Acaba diyorum ülkeler de mi böyle oluyor? Kuruluş zamanlarında, kurucu ekibin ideolojisine ters düşecek en ufak bir düşünce kırıntısı bile toplu-tüfekli bir itirazla karşılaşıyor. Belirli dönemlerden sonra toplum ve devlet olgunlaşıyor, bazı konular açıklığa kavuşuyor, yapılan yanlışlar değerlendiriliyor (umarız)… Yaşadığımız zamanın enstrümanlarının etkisi olabilir bu durum; ama büyük ihtimalle bundan yüz sene sonra da bugünlerimiz çok “geri” görünecek gözümüze. “Bunlarla mı uğraşmışız toplum ve devlet olarak; hatta dünya olarak?” diyeceğiz. Zamanın daha kötüye gidip bugünleri mumla aratır olma ihtimali de var tabi.

Belki de bugün yaşadığımız bireysel ve toplumsal birçok sorunun sebebi, beraber yaşama anlayışını kaybetmemizdir. Büyükşehirlerimiz, ilginç bir şekilde, bu anlayışın en az olduğu yerler. Bunda en büyük etken sanırım şehirleşerek büyümek yerine göç alarak büyümek. Mesela Mardin’e ilk gittiğimde çok şaşırmıştım. Camilerin bir sokak yukarılarında aktif şekilde ibadet edilen kiliseler bulunuyordu. Tarihi bir caminin karşısında Süryanilerin şarap evi vardı. Ankara’da doğup büyümeme rağmen bana garip gelmişti. Şu an yaşadığım ilçede veya diğer birçok ilçede de caminin yakınında alkollü içecek satan büfeler var ama ikisi aynı şey değil; çünkü bu büfelerin müşterilerinin neredeyse tamamı Müslümanlık iddiasında olanlar. Neyse, Mardin’den devam edelim. Sonra dolmuşa binmek için durakta beklerken gördüğüm 7-8 yaşlarında küçücük bir çocuğu izledim. Çocuk Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Süryanice konuşuyordu. Bu dillerden sadece birini bilsem de hangisini konuştuğunu anlayacak kadar ilgim vardı diğerlerine. Eminim yabancı bir turist gelse onunla da İngilizce konuşurdu. İngilizce için turizm bölgelerinde normal diyebiliriz; ama diğerleri hep o yörenin diliydi. Kendimi o kadar küçük hissetmiştim ki o çocuğun yanında… Birlikte yaşamanın en önemli şartlarından biri: Ötekiyle iletişim kurmak. Dil de bunun en önemli araçlarından ve en umursamadığımız…

Bizim inandığımız gibi inanmayana saygı duyabilmek o kadar da kolay değil. Toplumumuzda hakim olan anlayışla mesela Hindistan’da yaşayan bir Hindu olsaydık her gün bir Müslümanı dövebilirdik ki geçmişte bunu kullanıp koca ülke halkını birbirine kestirmişler hep. [Yanlış anlaşılmasın, bizde değil Hindistan’da yapılmış, bizde öyle şeyler asla olmaz (!)] Bugün bile ara ara ciddi olaylar yaşanıyor oralarda. Düşünsenize sizin asla ağzınıza sürmediğiniz ve kutsal kabul ettiğiniz canlıları, Müslüman komşunuz mütemadiyen kesip yiyor. Kokusu tüm mahalleyi sarmış, evinizin içine dolmuş… Bunu tam anlamak için tersinden düşünüp evimizin önünde şişlerde domuz pişirildiğini ve alttaki dükkanda alkollü içecek üretildiğini/satıldığını düşünelim…

Özellikle haram-helal kabul edilen konular üzerinden gidiyorum. Burada amacım bunları cici göstermek değil; ama bizim gibi inanmadığını söyleyen birine artık o konularda tahammül gösterebilmenin en uçları bu konulardır. Diğer konularsa beyaz araba tercih etmekle kırmızı araba tercih etmek kadar basit kalıyor tahammül açısından. Gerçi çoğumuzun bu sıradan ayrımlarda bile tahammülü yok. Saç-sakal kesimimizdeki farklılık bile tartışma sebebi olabiliyor. Kesişen caddelerde yol verme kavgaları ise en yüce davalarımızdan.

Bir medeniyet oluşturabilecek araçları kaybediyoruz sürekli. Her farklı olanı kabul etmek değil;  ama bir yolunu bulup beraber yaşayabilmek ise bu araçların kesişim kümesinde. Bu yoksa diğer her şey, hem düşünsel olarak hem de pratik olarak anlamını yitiriyor.


Kapak görseli: Randy Fath 

Yazmak iyi geliyor. Müziğe ve şiire ilgim var. İşim dışında herhangi bir alanda uzmanlığım yoktur. Yazılarım sadece birer yorum, çok da anlam yüklemeyiniz. Aslen Erzurum, doğma büyüme Ankaralıyım. Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü mezunuyum. Şimdi Bursa'dayım. Geçinmek için memur olarak çalışıyorum. Evli ve bir oğul babasıyım. Hayattaki tek amacım insan kalabilmek. Kişisel gelişimciler kızmasın, somut bir amacım, hayalim ya da beklentim yok bu hayatta. Burası gurbet, neyi isteyip de elde etsek uçup gidiyor burada.

Yorum yap