İsveç’teki bir yerel gazete olan Nerikes Allehanda 2007 yılında Lars Vilks’in Allah Resulü’ne (s.a.v.) hakaret içeren karikatürlerini yayımlamış ve karikatürler doğal olarak tüm Müslümanların tepkisine neden olmuştu. Medeni Batı, bunu zaman zaman yaparak üzerimizde birikmiş olan gerilimi atmamızı sağlar. Böylece onların düzeni bozulmaz, bizler de tepki göstermenin huzurunu yaşamış oluruz. Bu tür provokatif eylemler zalim rejimlerin unsurları tarafından tarih boyunca bilinçli veya bilinçsizce yapılagelmiştir. Burada değinmek istediğim konu bu değil zaten.
Lars Vilks 3 Ekim 2021 tarihinde otoyolda bir trafik kazası geçirdi ve yanarak öldü. Müslüman kardeşlerimiz arasında bu durum “Allah’ın gazabı” olarak yorumlandı. Kendisinden önceki ve sonraki, adına karikatür bile denemeyecek olan çizimlerin sahiplerinin birçoğu da ya öldürüldü ya da ölüm tehdidi alıyor.
Bazı şeyleri baştan söyleyeyim ki “gavur sevicisi” etiketi vurulmasın hemen, çünkü değilim. Ayrıca böyle bir kompleksin yani Müslümanları ezerek, her hallerini aşağı görerek, zalimlerin her yaptığını ifade özgürlüğü çerçevesinde gören bir anlayışın var olduğunu ve bunun yanlış olduğunu kabul ediyorum. Bu karikatürler, sebebi ne olursa olsun ifade özgürlüğü kapsamına değil, varsa böyle bir özgürlük hakaret özgürlüğü kapsamına girer sadece. Bazı siyasi ve tarihi konularda (Ör. Ermeni Soykırımı iddiaları) karşıt görüşleri kanun yollarıyla susturan gelişmiş Batı, yüz milyonlarca insanın inancının dalga konusu olmasını özgürlükten saymaktadır. Onların bu ikiyüzlü tavırları da değil benim konum.
Bu olaylarda bana tuhaf gelen şey bizim yaklaşımımız. Neticeleri böyle hep “Allah cezasını verdi”ye bağlamamız, imtihan dünyası dediğimiz bu hayata uymuyor. Birkaç saçma çizim yapana Allah kısa sürede cezasını veriyor ancak tüm dünyada ifsad etmediği ülke kalmayan, milyonlarca masumun üzerine her gün mermiler, bombalar yağdıran düzenin ve faillerin cezasını hiç vermiyor, neden?
Bu anlayışı hatalı görüyorum. Evet, Sünnetullah gereği fesat çıkaranların, çizimle veya başka yollarla insanları provoke edenlerin, yani asıl terörizmi yapanların başlarına elbette iyi şeyler gelmez ama bir ömür kötülükle yaşayan insanların, rejimlerin başlarına da bir şey gelmeyebilir/gelmeyebiliyor. Yaptığımız kötülüklerin cezalarını bu dünyada hiç çekmeyebiliriz; aynı şekilde işlediğimiz salih amellerin mükafatlarını da bu dünyada hiç göremeyebiliriz.
“Şayet Allah insanları yapıp ettikleri yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerin üstünde tek bir canlı bırakmazdı; fakat onlara belirlenmiş bir vadeye kadar mühlet veriyor. Vadeleri dolduğunda ise (herkes anlayacaktır ki) Allah kullarını hakkıyla görüp bilmektedir.” Fâtır: 45
Buradaki “vade” insanın bütün hayatıdır aslında; çünkü ölene kadar tevbe kapısı açıktır. Allah Resûlü’nü öldürmeye giderken o’nun için canını verebilecek bir arkadaşa dönüşebilirsiniz, ya da tam tersi.
Sanayide bir tanıdığım göçmen bir çocuğu işe alıyor. Bir süre sonra çocuğun para çaldığı anlaşılıyor ve kovuyor. Olay üzerine: “Biz iyilik yaptık, o bize ne yaptı. Bundan sonra acımayacağım.” mealinde yorumlar yapıyor. Yaptığı iyiliğin karşılığını yine burada bekliyor. Başka bir örnek olarak; birinin başına bir kötülük geldiğinde “Kim bilir kime ne yaptı da başına bu geldi, hak ettiğini bulur herkes.” tarzı yorumlarla karşılarız sıkça. İşte bahsettiğim hatalı düşüncenin yol açtığı basit sonuçlardan sadece bir kısmı bunlar.
Başımıza kötü bir olay geldiğinde sadaka vermemiz tavsiye edilir, Allah Resulünden s.a.v. gelen rivayetlerde. Burada, sadaka vererek gerçekten belayı mı def ediyoruz yoksa bizde uyandırdığı sıkıntıyı mı diye düşünmeliyiz? Başka türlü, tüm hayatını sadaka vermekle geçiren bir Nebi’nin ümmeti olarak, o’nun başının hiç dertten kurtulmayışını anlayamayız. Zira birçok sıkıntıyla ağır şekilde imtihan edileceğimizin garantisini veriyor Kur’an’da Allah c.c.
Bu dünya cezamızı çekelim veya mükafatımızı alalım diye yaratılmadı. İslam’ın bu dünya hayatına verdiği anlam bu değil. Bazen ne yaparsak yapalım işlerimiz yolunda gitmeyebilir. Ya da yaptığımız tüm kötülüklere rağmen en azından madden sıkıntı çekmeyebilliriz. Bize yapılan kötülükler de karşılıksız kalabilir. Elbette iyilik iyilik doğurmaya, kötülük de kötülük doğurmaya meyillidir ama bu her zaman, her yerde ve aynı şekilde olmayabilir. Başlarına belki de başka çok az insanın yaşadığı felaketlerin geldiği nebileri düşünelim. Onlar bunu hak ettikleri için mi böyle oldu, yoksa sebep başka mıydı?
Allah’ın inananlara desteği, güç, huzur, refah, imtihan, dünya hayatı ve ahiret kavramlarını, bu çerçevede her gün yeniden yorumlamamız gerekiyor belki de…