Paylaş

Herhangi bir konuda herhangi bir çaba göstermeden önce hemen bir kâr-zarar analizi yaparız. Ancak bu hesaplama ekseriyetle maddî eksenlidir. Hatta para yardımı yaparken bile “acaba doğru yere ulaşıyor mu” hesabına gireriz. Kolay değildir sevdiğimiz şeyden bir parça bile olsa infak etmek. “Ayık olmak” ayrı bir konu tabi ama anlamsız endişeler bizi o işi yapmaktan tamamen alıkoyuyor. Bu bir paranoya aslında.

Lüzumsuz özdeyişler kitabının ilk sayfalarında yer alan “Hatice’ye değil neticeye bakacaksın aga” önermesi, bu anlamda şu an hedef tahtamda. Yine şerh düşmekte fayda var: boş sevdalar uğruna heder olmamayı veya buna yanaşmamayı takdir ediyorum ancak konu bu değil. Hayatta doğru, erdemli, ahlakî olarak bildiğimiz davranış şekillerinin hemen hepsi, “sonuç” yahut “netice” olarak tanımladığımız hedeflere ulaşmakta kocaman birer ayak bağıdır ve kısa veya uzun vadede hep “zarar” olarak görünür. Bu yüzden mesela bakın bugün yalan-dolan, sahtekarlık, hatta hırsızlık dünya ticaret hayatının raconu olmuştur. Bir işletmenin sürekli büyümek için aklına ilk gelen yol, çalışanların maaşlarını düşürmektir. Örnekleri çoğaltmak mümkün.

Bu bakış açısının dışında başka türlü netice alamazsınız. Peki netice nedir burada: Dünyanın yüzde yirmilik kısmının zenginliğini korumaya devam etmesi ve hatta mümkünse servetlerini katlaması… Bu uğurda oluşturulan ahlak(sızlık) en üstten en alt tabakaya kadar meşru kabul ettiriliyor gönüllerde ve biraz imkanı olan herkes kendi serveti için uyguluyor bu sistemi. Siyaset, ekonomi, bilim, tıp, hukuk hatta sanatta bile bu raconun düsturlarını okuturlar bize.

Netice odaklı, daha doğrusu maddi netice odaklı kurulan veya bu hale dönüşen ideolojiler ve hatta medeniyetler ne kadar yaşarlarsa yaşasınlar yok olmaya mahkum olacaktır çünkü bu yaklaşım her zaman mağdur üretir. Yarım saatlik tarih okumasıyla bile nice büyük imparatorlukların yerinde şu anda kum tepelerinin veya bataklıkların ve salyangozların olduğunu görebiliriz.

Şu lafı düşünerek bir okusak ya: “Hatice’ye değil, neticeye bakacaksın”. Hatice kim burada? Hatice sensin, Hatice benim, Hatice insan! Beni umursamadan elde edilen netice kime ne hayır sağlayabilir? Hangi insan hangi netice için feda edilebilir? Bugün bir (1) insanı feda edenin yarın bin (1000)  insanı feda etmeyeceğinin garantisi var mı? Sayıyı kime-neye göre ve kim belirleyecek?!

Biri bu konuda bir kitap yazsa da okusak. Gerçi indirilmiş bir tane var. Baştan sona -bir açıdan- bu konuya değiniyor.

Şükür ki Yaradan, aldığımız neticeye değil sadece gidiş yolumuza puan verecek. Bundan büyük rahmet ol(a)maz.

Yazmak iyi geliyor. Müziğe ve şiire ilgim var. İşim dışında herhangi bir alanda uzmanlığım yoktur. Yazılarım sadece birer yorum, çok da anlam yüklemeyiniz. Aslen Erzurum, doğma büyüme Ankaralıyım. Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü mezunuyum. Şimdi Bursa'dayım. Geçinmek için memur olarak çalışıyorum. Evli ve bir oğul babasıyım. Hayattaki tek amacım insan kalabilmek. Kişisel gelişimciler kızmasın, somut bir amacım, hayalim ya da beklentim yok bu hayatta. Burası gurbet, neyi isteyip de elde etsek uçup gidiyor burada.

Yorum yap