Demokrasinin ne’liğini ve nasıl’lığını (iyi-kötü oluşunu) anlatabilecek yetkinlikte değilim.

Devlette her zaman birileri/birisi tepede olur. Tepede (ister istemez ortaya piramitsel bir yapı çıkar) olanlar yönetme yetkisini ellerinde bulundururlar. Bu yetkiyi kullanmak, sorumluluğunu taşımak ve sonuçlarına katlanmak onların sorunu tabi ki. İşlerini layıkıyla yaparlar veya yapmazlar; zamanla belli olur. Genelde onlar değil bizler sonuçlarına katlanmak zorunda kalırız.

Mayıs 2023 seçiminde, Milletvekillerinin seçimi Cumhurbaşkanı seçiminin gölgesinde kaldı diye düşünüyorum. Bunun iyi veya kötü oluşunu tartışmıyorum tabi ki. Bunu anlamaya çalışıyorum sadece.

Birinci değerlendirmem, bu sürecin devam etme şekli ile sosyal bilinçaltımız arasında irtibat var. Kanaatim o ki, biz hala başımıza kral ve imparator seçmenin tarihi motivasyonunu içimizde taşımaya devam ediyoruz; çünkü meclise vekil seçmek sistemin kendisi ve mekaniği ile ilgilidir. Ancak başımıza Başkan/ Cumhurbaşkanı/ Başbakan seçmek kimliğimiz ile ilgilidir. Ve bizim toplumumuzda kimliğimiz her zaman bizden, kişiliğimizden ve sistemimizden daha önemli olmuştur.

İkinci değerlendirmem ise Türkiye’de demokratik uygulamalar yürürlükte olsa da; seçimlerin sonucunda ortaya çıkıyor ki seçenler ve seçilenler demokrasiden memnun değiller. En azından seçim sonuçları belli olduktan sonra verilen beyanlardan ve kitlenin tepkisinden bunu anlıyoru-z/m.

Seçim sonuçlarının belli olmasından sonra suçlayıcı ve kınayıcı bir dili tüm siyasi parti kesimleri kullanmaya başladı:

Sandık başına gitmeyen veya oyunu bilerek yakanları duyarsız olmakla tenkit ettiler.

Devam eden hükümeti desteklemeyenleri nankör olmakla, yapılan onca güzel şeyi hak etmemekle, var olan hükümeti millete bir kaç beden büyük gelmekle, inancını ve değerlerini satmakla itham ettiler.

Başka bazı kesimler sükut-u hayale uğrayınca hakaret dilini dibine kadar kullanmaya başladı. Hızını alamayanlar depremden etkilenen bölge halkına karşı (var olan yönetimin devamına dönük oy kullanmaları nedeniyle) aşağılayıcı bir dil kullandı. “Ter kokanlar, bidon kafalılar, makarnacılar” aşağılamalarını emanet bıraktıkları yerden hemen geri aldılar.

Bu hayatta en çok hoşuma giden ilke şu ki, hayat muhalif olanları (bir anlamda düşman olanları) eninde sonunda aynı yerde buluşturur ve birbirlerine benzemelerini sağlar.

Bütün siyasi kesimler halkın özgür iradeleri ile seçme haklarını kullanmaları için onları teşvik ederler ve yine tüm siyasi kesimler bu seçim hakkını başkasından yana kullanan kesimleri yerer, aşağılar ve onların tercihlerini içlerine sindiremezler.

Üst siyasi kadrodaki hoşnutsuzluğu ve tahammülsüzlüğü anlıyorum. Seçilememek sadece demokratik bir sonuç değildir. Aynı zamanda ekonomik, yönetimsel ve ideolojik bir sorundur. Kayıplar fazladır yani.

Ancak asıl sorun seçmen kitlesinin birbirlerinin tercih hakkına olan saygılarını kaybetmeleridir. Halbuki, bir mühürlük yetki ve hak haricinde zaten ellerinde olan hiçbir şeyleri yoktu. O konuda bile birbirlerine saygı duymadılar.

Demokraside önemli olan sizi yönetecek kişiyi ve milletvekillerini seçmek değildir. Asıl önemli olan şey sizden farklı olan, sizden farklı düşünen ve sizden farklı bir tercihte bulunan kişilerle birlikte yaşayabilme becerisi göstermektir.

Seçim sürecinde kurulan ittifakların bile amacı farklı renklerin bir arada bulunabilmesi kültürünü yaygınlaştırmak değildi. Asıl amaç yönetim yetkisini ellerine alabilmek için gerekli olan sayısal formülü bulmak idi.

1+1’in 2 etmediğini, düşmanın düşmanının dost olmayabileceğini ve iyiliğin her zaman iyilik getirmeyeceğini gördüklerinde o ‘beyefendi ve hanımefendi’ hallerinden eser kalmadı.

Halbuki, halk olarak hep aynı şeyden muzdarip idik:

Bizi olduğumuz gibi kabul etmeyen bir

Anne-baba

Öğretmen

Diğerleri

Devlet

Hükümet

Gerçi Orhan Baba bile yıllarca “Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni” dedi, dedi de dinletemedi.

Dinlemek istemeyene dinletilmez lakin, tercih hakkını senden yana kullanmamak hata da olmasa gerek.

"Çay, dinlemek ve yazmak olmazsa kendimi kötü hissederim" diye düşünen biri...

2 thoughts on “Tektipçi Toplumun Demokrasi ile İmtihanı

  • 24 Mayıs 2023 tarihinde, saat 08:30
    Permalink

    Hukukun üstünlüğü esas olsaydı ,kimin yönettiği önemli olmazdı.O zaman en önemli şey sorunların görülebilir,duyulabilir olması olurdu yani vekiller,meclis.Evet meclisin içeriğini önemsemeyişimizde bir sorun var ama bence şu an acil görülen ile ilgili…
    Geçmişte Laiklik deyip hukuku kendilerine göre yorumlayıp temel hakları görmezden gelenler …
    Ama bugün de evimizde kayıtlı görülen yabancı insanlar…Yanıt alınamıyor!”Böyle bir şey nasıl olur ?”diye soruluyor dağılmış zihni ile vatandaş ama yanıt yok.Siz merak ediyor musunuz?Siz normal karşılıyor musunuz?Peygamber normal karşılar mıydı? Siz bir yanıt aldınız mı?.
    Hatay’da Yapı Denetim Merkezi alelacele yıkılıyor,evraklar(devletin evrakları) saçılmış tek katlı binada,yangın merdiveni halka zarar verir diye …Kurtarma çalışmaları için kalifiye işçi araç gerekirken bu bina yıkılıyor alelacele…Size ‘salih’ geliyor mu uygulama?
    Hukuk yoksa tehlike vardır.Ve tehlikeli zamanlarda en önemli şeyler düşünülür.
    Saygılarımla

    Yanıtla
  • 27 Mayıs 2023 tarihinde, saat 00:11
    Permalink

    Katkı ve düşünceleriniz için teşekkür ederiz

    Yanıtla

Yorum yap