Paylaş

Aslında Irak yazısı bir seyahat yazısı değil. En çok istediğim yerlerden birisidir Irak’ı görmek ama henüz nasip olmadı. Nasip kelimesini burada bile isteye kullandım. ‘Nşb’ kökünden gelen nasip kelimesi aslında çadır kurmak, dikmek, kaldırmak, bir makama tayin etmek, atamak gibi anlamlara gelmekte. Bütün bunları benim nezdimde yapacak tek bir kudret var ve ‘O’ henüz gitmemi uygun görmedi kanaatindeyim. Ki bu süreçte bilet alıp da gidemediğim dahi olmuştur. Bu sebeple nasibin kaynağından duamdır artık pek bir şey kalmamış Irak’ı görmek.

Bu yazı diğer AsyaCan yazılarının devamıdır. Rabbim akıl verirse medeniyet havzalarını da yazmak gibi bir düşüncem vardı. Şöyle başlamak istiyorum; Sağlık personeliyim, o zamanlar çalıştığım dairede bulunan istirahat odamızda televizyon açık, tabi kadınlı erkekli bir oturma düzeni mevcut. Kadınların bir çoğu abla hatta annemiz yaşında dolayısıyla en hafifinden yaşa hürmeten gelişen bir saygı var. Böyle bir ortam içerisinde televizyonda öpüşme sahnesine itiraz edip kumandayı elinde bulunduran kişiye “kapat şunu” uyarımla bana “Iraklı mısın? Suriyeli misin? Sen ya biraz medeni ol!” diyerek cevap veren ebleh mesai arkadaşıma verecek bir cevap bulamamıştım, daha doğrusu nereden başlayıp da neyi nasıl söyleyeceğimi bilememiştim. Söylesem tesir etmeyeceğini de düşününce öyle kalmıştım. Ne denilebilir ki? Bugün “medeni” görülmeyen Irak üzerine edilecek nice söz vardır. Kısa bir durum değerlendirmesi belki son yılları felaha bile erdirebilir. Ancak bu felahı anlamak istemeyen/istemeyecek nice aklı evvel de var ve üremeye devam ediyorlar. Zira görmek istemeyenden daha kör yoktur.

Medeniyet kavramı bu coğrafya ile hayat buldu. Sadece Irak değil Küçük Asya’nın tüm hali medeniyet haykıran bir yapıyı temsil eder esasen.

Ama biz şöyle başlayalım.

Irak: Medeniyetlerin Beşiği ve Modern Dünyayla Çatışan Bir Kültürel Miras…

Irak’a baktığınızda, yalnızca bir ülkeye değil, tarihin derinliklerine yolculuk ettiğinizi hissedersiniz. Mezopotamya’nın kalbinde yer alan bu topraklar, insanlık tarihinin en eski medeniyetlerine ev sahipliği yapmıştır. Sümerler, Babiller, Asurlular ve daha niceleri bu topraklarda doğmuş, tarihin akışını değiştiren icatlar, yasalar ve kültürel miraslar bırakmıştır. Ancak bugün Irak, ne yazık ki bu kadim mirasın gölgesinde modern dünyanın sancılarını da derinden hisseden bir ülke.

Kadim Medeniyetlerin İzleri:

Irak’ın en etkileyici yönlerinden biri, tarihin her köşede hala yaşamaya devam ediyor olmasıdır. Basra’dan Bağdat’a, Musul’dan Erbil’e kadar her şehirde antik medeniyetlerin izleri karşınıza çıkar. Babil’in aslanlı kapıları, Nippur ve Ur gibi antik kentlerin kalıntıları, Ziggurat’lar (tapınak kuleleri) ve MÖ 3000’lerden kalma Sümer yazıtları, ziyaretçiye bu coğrafyanın bir zamanlar nasıl bir kültürel merkez olduğunu hatırlatır. Babil’in Asma Bahçeleri gibi efsanevi yapıların bulunduğu topraklar, bir zamanlar dünya harikalarından biri olarak biliniyordu. Ancak bu harikaların büyük bir kısmı artık yalnızca arkeolojik kalıntılar veya mitler olarak varlığını sürdürmektedir.

Antik Sümerler, yazıyı ve tekerleği icat eden halk olarak tarihin ilkleri arasında yer alırken, Babiller astronomi ve matematik alanında devrimler yapmış, Asurlular ise askeri mühendislikte çığır açmıştır. Tüm bu medeniyetler, dünya kültürünün temel taşlarını oluşturmuşlardır. Ancak Irak’ı okurken, araştırırken ve dinlerken bu zengin mirasın korunmadığını, büyük ölçüde savaşların ve siyasi kaosların arasında kaybolduğunu görmemiz mümkündür.

Modern Irak: Medeniyetin Parçalanması mı?

Ne yazık ki, Irak’ın bugünkü hali, tarihsel ihtişamıyla sert bir tezat oluşturuyor. 20. ve 21. yüzyılda savaşlar, ambargolar ve iç karışıklıklar ülkenin kültürel dokusunu büyük ölçüde bozmuştur. İran Irak savaşının yıllar sürmesi ve ülke olarak yıpranması, ABD işgali öncesi ABD’nin halk arasında ekonomik ve demografik olarak sergilediği tutum, sonrası işgalde sergilediği üst düzey ahlaksızlıklar, işgal sürecinde yağmalanan müzeler, yerel halkın geçim sıkıntısı nedeniyle sattığı antik eserler ve UNESCO tarafından koruma altına alınamayan kültürel miraslar, Irak’ın dünya mirası açısından büyük bir kayıp yaşamasına neden olmuştur. Örneğin, Musul’da DAEŞ’in yıkıp yok ettiği tarihi eserler ve türbeler, binlerce yıllık bir mirasın modern dönemin çatışmalarıyla nasıl eridiğini gözler önüne seriyor.

Savaş ve yıkım, Irak halkını ekonomik, sosyal ve kültürel olarak etkilerken, ülkenin bir zamanlar sahip olduğu hoşgörü ve çokkültürlülük de giderek azalmıştır. Bugün Irak, etnik ve mezhepsel ayrılıklar, siyasi istikrarsızlık ve dış güçlerin müdahaleleriyle kuşatılmış bir durumda. Bu durum, eski Irak’ın medeniyet beşiği olma özelliği ile tezat oluşturuyor.

Gelenek ve Modernite Arasında Sıkışmışlık

Irak, sadece eski medeniyetlerin izlerini değil, aynı zamanda İslam medeniyetinin de önemli merkezlerinden biridir. Bağdat, Abbasi halifeliğinin başkenti olarak bir zamanlar İslam’ın bilim, felsefe ve sanat merkeziydi. Ancak Bağdat’ın bugünkü hali, büyük ölçüde modern dünyanın sancılarıyla şekillenen bir görüntü sunuyor. Bir yandan modern binalar, alışveriş merkezleri ve gelişen bir ticaret sektörü, diğer yandan geleneksel çarşılar, medreseler ve tarihi camiler bir arada varlığını sürdürüyor, sürdürmeğe çalışıyor. Bağdat’ın dar sokaklarını hayal edin, gelenek ve modernitenin iç içe geçtiği bu zengin kültürel karışım hayalinizde bile hissedilir.

Ancak modern Irak’ın kültürel ikilemi burada devreye giriyor: Irak halkı bir yandan köklü geleneklerini sürdürmek istiyor, diğer yandan modern dünyaya ayak uydurma çabası içinde. Kadınların çoğu hala geleneksel kıyafetleriyle gezerken, genç nesil modern diye tanıtılan ya da dayatılan küresel medeniyetin giyim tarzını benimsemiş durumda. Kahvehaneler, eskiden olduğu gibi feylesofların ve şairlerin buluştuğu yerler olmaktan çıkıp, daha çok modern sosyal toplanma mekanları haline gelmiş durumda. Ancak yine de Irak’ın kahvehaneleri, geçmişin entelektüel ruhunu bir nebze olsun koruyor. Burada, bir zamanlar Harun Reşid’in sarayında yankılanan şiirler ve felsefe tartışmaların hatırası hala canlıdır. Fakat günümüz Irak’ında bu kültürel miras, modern dünyanın telaşıyla gölgelenmiş durumda.

Modern Irak’ın başkentindeki bu çelişkiler, ülkenin kültürel kimliğinde bir yarılmaya işaret ediyor. Bir yandan geçmişin büyüklüğü ve gururu, diğer yandan modernleşmenin dayattığı hızlı değişimler… Özellikle genç nesil, bu çelişkiyi derinden hissediyor. Eski kuşaklar geleneklere sıkı sıkıya bağlıyken, gençler Batı’dan gelen popüler dayatma kültürle şekillenmeye başladı. Kahvehanelerde şairler yerini artık akıllı telefon ekranına bakan gençlere bırakırken, modern Irak’ın kendi içindeki bu kültürel savaş gözler önüne seriliyor.

Irak’ın sanatı ve mimarisi de bu kültürel çelişkinin en somut izlerini taşır. Bir tarafta, İslam mimarisinin göz alıcı örnekleri, el işçiliğinin ince detaylarıyla donatılmış camiler ve türbeler yükselir. Özellikle Erbil ve Kerbela gibi şehirlerde bu tür tarihi yapılar korunmuş ve halk için manevi bir sığınak olmayı sürdürmektedir. Diğer yanda ise Saddam döneminden kalan devasa, soğuk ve otoriter mimari yapılar, savaş sonrası hızla inşa edilen modern binalarla karışmış durumda.

Sanat dünyasında ise Irak, bir zamanlar Arap dünyasının en canlı sahnelerinden birine sahipti. Ancak yıllar süren çatışmalar, ülkenin entelektüel ve sanatsal yaşamını büyük ölçüde durdurdu. Buna rağmen, Iraklı sanatçılar modern dünyaya kendi acı deneyimlerini taşımayı başardı. Musul ve Bağdat’taki galerilerde sergilenen çağdaş sanat eserleri, savaşın ve kaosun etkilerini derinden yansıtırken, geleneksel sanatla modern formlar arasında bir köprü kuruyor. Bu eserler, hem yerel halk hem de dış dünyaya Irak’ın sadece bir savaş alanı olmadığını, derin bir kültürel mirasın hala canlı olduğunu hatırlatıyor.

Irak’ın kadim kültürel mirası, sadece Irak halkının değil, tüm insanlığın ortak mirasıdır. Ancak ne yazık ki, bu miras uzun yıllardır sadece iç ve dış çatışmalarla değil, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkla da büyük zarar görmüş durumda. Antik kentler, arkeolojik kazı alanları ve tarihi eserler yağmalandı, yok oldu ya da unutuldu. Bu kültürel varlıkların korunması, hem Irak halkının hem de uluslararası toplumun üstlenmesi gereken bir sorumluluk.

Ancak Irak’ın modernleşme çabaları, bu mirası koruma konusunda yeterli adımlar atmaktan henüz uzak. Kültürel mirasın korunması ile modern altyapının inşası arasında bir denge kurmak, Irak’ın geleceği için kritik bir adım olacaktır. Her ne kadar ekonomik zorluklar bu çabanın önünde büyük bir engel olsa da, tarihsel ve kültürel değerlerin yeniden canlandırılması, ülkenin kimliğini yeniden inşa etmesine yardımcı olabilir.

Irak, tarih boyunca medeniyetlerin beşiği olmuş, büyük kültürler doğurmuş bir ülke. Ancak modern dünya ile tarihsel mirası arasında kalmış, çatışmalar ve yıkımlar arasında kültürel kimliğini yeniden tanımlamaya çalışan bir ülke olarak bugün zorlu bir süreçten geçiyor. Hem yerel halkın hem de dünya toplumunun bu kadim mirası koruma ve yeniden canlandırma çabaları, Irak’ın geleceği için belirleyici olacak. Bu topraklar, bir zamanlar insanlık tarihinin en büyük buluşlarına ve kültürel zenginliklerine ev sahipliği yaptıysa, bugün de yeniden ayağa kalkacak potansiyele sahip. Ancak bunun için geçmişle olan bağların yeniden güçlendirilmesi ve modern dünya ile olan ilişkisinin dengelenmesi gerekiyor.

Yazar, çizer, fotoğraf çeker. Çayı sever, evli, bir kız ve bir oğul babası.

Yorum yap