2019 Aralık ayında Çin’in bir yerlerinde bir yarasa uçarken geçtiği ormanlardan birine dışkısıyla, vücudundaki koronavirüsü bırakıyor. Yaban hayvanlarından biri, muhtemelen bir pangolin (bir çeşit karıncayiyen), bu dışkıdan enfeksiyonu kapıyor. “Eşrefi mahlukat”tan biri ise, güya vücudunu kaplayan ve sadece keratinden ibaret olan pulların bin bir derde deva olduğu gerekçesiyle onu yakalıyor ve Wuhan şehrindeki hayvan pazarına götürüyor. Hastalık da buradan, önce tüm şehre ve hızla tüm dünyaya yayılıyor.
Bu tespit halen kanıtlanmaya muhtaç olsa da yasa dışı avcılığı -gerçi yasa içi olsa ne fark edecek- en çok yapılan ve nesli tehlikede olan küçük bir hayvana (pangolin) yapıp ettiklerimiz ne büyük, ne ibretlik bir faciaya neden oldu/olmakta. Buna benzer olayların örneklerini önümüzdeki yıllarda daha çok göreceğiz anlaşılan.
“Başınıza her ne musibet gelirse kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.” Şûrâ/30
Covid-19 salgını (Dünya Sağlık Örgütü salgının adını Covid-19 olarak, virüsün adını ise SARS-CoV-2 olarak kabul etmiştir – şimdilik) ile ilgili istatistiklere göre virüse yakalananlar arasında hayatını kaybedenlerin oranı şu an için yüzde 2.3 civarında. Ancak bu sayı henüz kesin bir veri olarak kabul edilmiyor; çünkü bu hastalığı hafif semptomlarla atlatıp virüsü taşıdığı teşhis edilmeyen kişi sayısı net olarak bilinemiyor. Ayrıca virüs henüz yayılmaya devam ettiğinden net istatistiklere ulaşmak, kısa vadede mümkün görünmüyor.
An itibariyle dünyada tespit edilen enfekte olmuş vaka sayısı 81.322, hayatını kaybedenlerin sayısı 2.770 ve tedavi olup iyileşenlerin sayısı ise 30.322. Devamlı değişen bu verileri ve virüsün yayıldığı ülkeleri anlık olarak şuradan takip edebilirsiniz. (Mobil versiyonu için, açılan sayfanın el altındaki linkleri kullanın.)
İlk kez Hong Kong’da görülen, ve koronavirüs çeşitlerinden olan SARS-CoV’un neden olduğu şiddetli akut solunum yolu sendromu (SARS), 2002-2003 yılında 8 bin civarında kişiyi etkilemiş, virüsü kapanların yüzde 10’u hayatını kaybetmişti. Şu anki yeni tip koronavirüsten hayatını kaybedenlerin sayısı SARS’ı geçmiş olsa da oran olarak sarsa ulaşmaya uzak görünüyor. Ancak çok daha fazla bir alana yayılmış olması, vaka sayısının fazlalığı ve artmaya devam etmesi, ayrıca henüz bir aşı veya tedavi yönteminin geliştirilememiş olması virüsü oldukça tehlikeli bir hale getiriyor ve zaten hem siyasi hem de toplumsal olarak birçok kaos teorisine konu olan hastalığın pandemiye dönüşmesinden korkuluyor. (Pandemi: Geniş bir coğrafi alana yayılmış olan ve nüfusun geniş bir kesimini etkileyen bulaşıcı hastalık) Ülke olarak bu konudaki mücadelemiz ve tedbirlerimiz ise gerçekten takdire şayan.
Normal grip olarak bilinen influenzada ise ölüm oranı yüzde 0.1. Ancak buna rağmen, milyonlarca insan gribe yakalandığından, her yıl doğrudan veya dolaylı olarak yarım milyondan fazla kişi normal gribe yakalanarak hayatını kaybediyor. Keza sigaraya dayalı sebeplerden veya trafik kazalarında ölen insanların sayısı, Afrika’da günde bir bardak temiz su bulamadığı için ölen çocukların sayısı (Her gün yaklaşık 1000 çocuk), yine Afrika’da her yıl sıtmadan ölenlerin sayısı (yaklaşık 1 milyon) ya da “barış” getirmek uğruna işgal edilen, bölünen birçok ülkede yapılan zulümlerin neticesinde “medeniyet”in işlediği cinayetlerle ölen insanların sayısı onlarca kat fazla iken, dünya çapında bu kadar infial uyandırmaması, mücadeleyi bırakın muhabbete bile konu olmaması, hatta bunların bir çoğunun doğrudan veya dolaylı olarak öznesi olunması ise oldukça acıklı.
Kıyamet Alametleri
Tabi kıyamet alametleri meselesi de çoğu olayda olduğu gibi yeniden ortaya çıktı. Salgın hastalıkların artması durumu… Sosyal medyada dolaşan bazı paylaşımlarda SARS-CoV-2 hakkında bu cihette yorumlar yapılmış.
Dikkat edilirse her seferinde, o dönemde yaşayanların çok daha ilerisinde bir tarih adres gösterilerek (net veya yaklaşık) doğruluğu o dönemde yaşayanlar tarafından test edilemeyecek kıyamet tahminleri yapılır. Hatırımda milenyuma (2000) girerken yaşanan tartışmalar, hatta bazı yabancı tarikatlerin, dünyanın sonu geldi diye toplu olarak intihar etmeleri kalmış. Bir de mayalar vardı tabi ki.
Salgın hastalıklar ise işbu alametler edebiyatının belki de en zayıf halkasıdır. Zira sadece 14. yüzyıldaki veba salgınında (Kara ölüm) tüm dünyada 200 milyona yakın insan hayatını kaybetmiştir.
1349 yılına ait bu çizim, günümüz Belçika’sındaki bir şehirde vebadan ölenlerin definini gösteriyor.
Bu açıdan savaşlarda, işgallerde ölen insanları es geçerek, bilebildiğimiz tarihteki salgınları genel olarak şöyle bir sıralamaya çalışalım:
– Atina vebası: 5. yüzyıl, Yaklaşık 100.000 kişi öldü
– Justinianus veba salgını: 6. yüzyıl. Yaklaşık 50 milyon kişi öldü
– Kara Veba: 14. yüzyıl. Yaklaşık 200 milyon kişi öldü
– Kanamalı ateş: 16. yüzyıl. Yaklaşık 20 milyon kişi öldü
– Kolera: 19. yüzyıl. Yaklaşık 2 milyon kişi öldü
– İspanyol gribi: 1918. 50 milyondan fazla kişi öldü
– Asya gribi: 1957. Yaklaşık 2 milyon kişi öldü
– Hon Kong gribi: 1968. Yaklaşık 1 milyon kişi öldü
– HIV (Aids): 1982-günümüz. Yaklaşık 32 milyon kişi öldü/ölmeye devam ediyor
– Domuz gribi (H1N1): 2009. 500.000’den fazla kişi öldü (Çoğunluğu yaşlılar)
Bunların dışında ölü sayısı çok daha düşük ancak ölüm oranı oldukça yüksek ve henüz tedavisi bulunamayan birçok salgın da mevcuttur.
Kaynaklarla beraber daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Sana kıyamet saatini soruyorlar, ne zaman bastırıp kalacak diye? De ki “Onun bilgisi sadece Rabbimdedir. Vakti gelince onu açıklayacak olan O’dur. Ağırlığı göklerin ve yerin üstüne çökmüştür. Size gelişi ansızın olacaktır.” Sanki haberin varmış gibi, tutup sana soruyorlar. De ki “Onun bilgisi sadece Allah katındadır. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.” Araf/187
Asıl konumuza dönersek, Rabbimizin bir çok ayette ısrarla “bilmediğini söyle” dediği bir konu hakkında, sürekli esneterek ve büyük bir inatla Allah Resulü’ne (s.a.v.) Son Saati tahmin ettirme çabamız ilginç. Belki de yaşanan zulümleri meşru gösterip, Son Saat yaklaşıyor perdesini kullanarak, bireysel tepkilerin büyüyüp toplumsal tepkiye ve uyanışa neden olmasını engellemek için yapılan planlı işlerdir bunlar, bil(e)miyorum; ama en azından sonuçlarından birinin bu olduğunu söyleyebilirim. “Zaten ahir zamandayız” diye yaşanan tüm felaketleri, zulümleri sanki daha önce hiç yaşanmamış gibi göstermek, hem tarihi gerçekliğe aykırı hem de insana-insanlığa zerre kadar faydası yok.
Fotoğraf: Anthony WALLACE / AFP