Size de öyle oluyor mu bilmiyorum ama seküler, sosyalist, ateist grupların herhangi bir konuda duyarlılık kasmaları fena halde canımı yakıyor. Misal kadın hakları konusunda! Bize emanet edilen kadının ” annenin, kız kardeşin, kız çocuğun” haklarını savunmayı kimlere bırakmışız; diyorum o zaman. İçimde savunanlara karşı bir kıskançlık, benim de içinde bulunduğum Müslüman kesime karşı bir öfke sadır oluyor.
Güya rehber edindiğimiz Hz. Peygamber (SAV) ‘in onlarca hadisi varken, “Kadınlar, erkeklerin diğer yarısıdır, Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh’tan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh’ın bir emâneti olarak aldınız. vb.” ve hiçbir sünnetinde kadınlara şiddetle muamelesi göstermemiş, tam tersi onlara karşı en müşfik davrananın kendisi olduğunu da ifade etmişken bize ne oluyor da kadınlarımız konusunda bu kadar gaddar ve barbar hale gelebiliyoruz?
Bize ne oluyor da İslam beldelerini, bize Allah’ın ve en sevgili kulunun (sav) emanet beldelerini kadın hakları konusunda en geride kalan beldeler haline getiriyoruz? Bundan hicap duymuyor muyuz? Kadın hakları konusunda bir gayrı-Müslimin bize dersler, nasihatler vermesini nasıl kabullenebiliyoruz?
Kadınların sokaklara hakları için çıktığında içimizde bir sızı peyda olmuyor mu sahi? İçimizden şöyle bir şey demiyor muyuz: Bir dakika ya Rabbimizin bize emaneti değil miydi onlar, Peygamberimiz(sav) “En hayırlınız eşlerine en iyi davrananınızdır” dememiş miydi?
Galiba demiyoruz. Ve kadınlarımızı, onların haklarını; kırmızı, sarı bayraklı; dinden, kul hakkından, Allah korkusundan zerre nasibini almamış “cahil, cühela” gruplara bırakıveriyoruz.
O sokaklarda onlarla el ele olanlar neden biz olmayalım? Neden kadın hakları denildiğinde akla biz mü’minler gelmeyelim? Neden din karşıtı sloganların yerine, ayetler, hadisler dalgalanmasın? Neden İslam’ın bayrağı kadınlar için bir esenlik ve güven gölgesi olmasın? İmkansız mı sizce?
Ya çocuklar? Rehberimiz (Sav) in Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’le nasıl oynadığını bilmiyor muyuz? Sohbetlerimizde anlatmıyor muyuz? Aladağ’da çocuklar yandığında neden ses vermiyoruz o halde? Neden onları savunmayı bize saldırmak için bahane arayan güruhlara bırakıyoruz? Ya da taciz, tecavüz vakaları olduğunda fail kimlerden olursa olsun neden infiale kapılmıyoruz? Neden gıkımız çıkıyor? O yurtlara bizim çocuklarımız gitmiyor mu en çok? Bizim çocuklarımızı bizden korumayı onlara mı bırakacağız?
Çocukları korumak ve kollamak üzere biz de tüm dünyaya örnek hareketler başlatamaz mıyız? Kapalı kapılar ardında Kur’an-ı Kerim öğretmek, yurt açmak ve burs vermek dışında başka bir şey yapamaz mıyız hakikaten? Sicilimizi temizlemek, aslında İslam’ın kara propaganda edilenin çok dışında çocuklar için de en güvenli liman olduğunu gösterecek hamleler yapamaz mıyız? Evet, onlar karalamak için çok şey yaptılar. İftira, yanlış bilgi vs. Fakat biz öyle olmadığını anlatmak, göstermek için bir şeyler yapmak zorunda değil miyiz? Bu güzel dini güzel anlatmak gibi bir görevimiz de yok mu sizce?
Bazen kendi aramızda yaptığımız toplantılarda şöyle bir soru soruyorum etrafımdakilere: İki komşunuz olsa ve biri modern görünümlü diğeri çarşaflı olsa çocuğunuzu hangisine emanet ederdiniz? Dini hassasiyetleri epeyce olan dostlarımın bile çarşaflı olanı seçme konusunda tereddütlü bulduğumda perişan oluyorum. Sahi Filistin’li çocukları da en iyi bir “gavur” korumuştu, değil mi? Adı Rachel’di hani. On dokuz yaşındaydı.
Ya çevre hassasiyetimiz? Greenpeace üyelerinin nasıl bir ideolojik zemininin olduğunu az çok tahmin edersiniz. Çevre hassasiyeti söz konusu olduğunda ilk akla gelenin onlar olduğunu da bilirsiniz. Yere tükürmeyi yasaklayan, canlı cansız her şeye saygıyı emreden, akarsuda bile israfı yasak eden, yakmayı değil dikmeyi, bozmayı değil güzelleştirmeyi emreden bir dinimiz varken nedir bu İslam beldelerinin hali? Çevre düzeni en bozuk, sokakları en kirli, çevre hassasiyeti en az toplumların İslam toplulukları olmasından siz de utanmıyor musunuz?
Sahillerimizin, mesire alanlarımızın, sokaklarımızın hali içimizi sızlatırken havalı çöp toplama akımlarını neden dinsiz, ruhsuz, Allah korkusu, Peygamber sevgisi olmayan ecnebiler yapıyor? Neden Japon bir ateist, İsveçli bir komünist bizim sahillerimizi temizlemek, bizi aydınlatmak için on bin kilometre ötelerden gelebiliyor da biz yan sokağı temizlemek için seferber olamıyoruz?
Onun yerine tv’lerde, dijital ortamlarda karşımıza çıkan ateist, din dışı gruplar kadınlarımızı, çocuklarımızı, çevremizi savunurken içimizden şöyle diyoruz: Ulan helal olsun adamlara be, adamlarda din, iman yok ama tertemiz insanlar!!! Onlar tertemiz falan değil. Biz iman nurundan yeterince istifade etmediğimiz için kapkaranlık, kipkirli hale geldik. Çevre demeye, kadın demeye, çocuk ve hak demeye utanır olduk.
Hasılı dostlarım bir Müslüman yeterince kadın hakları, çocuk hakları savunucusu, çevre aktivisti olmadan bence yeterince Müslüman olamaz. İyi bir Müslüman kadınlara da, çocuklara da, çevreye de bırakın zarar vermeyi koruyan, kollayan ve güzelleştiren insandır.
Aynı duruşu işçi hakları, işkence karşıtlığı, insan ve hayvan hakları gibi durumlarda da göstermeliyiz.
En iyi Müslüman, en iyi aktivisttir.