Öğle namazı öncesi… Caminin yarısı doluydu ve vaiz şöyle diyordu: “Bir Alman kurban bayramında bayram namazına gelse, kurban alıp kesse ne dersiniz? Müslüman olmuş dersiniz değil mi? Peki bir Müslüman evine çam ağacı alıp, yılbaşı akşamı hindi pişirip, içki içerek yılbaşı kutlarsa ona ne denir?”
Neredeyse herkesin bildiği ama bilinçli veya bilinçsiz, sürekli atladığı konu şu ki modern yılbaşı kutlamalarının Hristiyanlıkla da çok bir alakası bulunmuyor. İşid’in eylemleri ne kadar “İslâmî” ise modern dünyanın yılbaşı kutlamaları da o kadar Hristiyanîdir.
Bir an kendimizi Almanya’da veya halkının çoğunluğu Hristiyan olan başka herhangi bir ülkede düşünelim ki bu şekilde olan yüz milyonlarca Müslüman var. İnsanlar taşkınlık da yapmadan uygun şekilde noel kutluyorlar veya paskalya kutluyorlar. Bir Müslüman olarak nasıl bir tavır alacağız? Tersinden düşünelim. Ramazan ayında gayrimüslimler veya en azından temsilcilerinin katıldığı oldukça güzel iftar programları oluyor. Onlardan inancımıza saygı, davetlerimize icabet bekliyoruz. Peki onlar bizi noel yemeklerine çağırsa gider miyiz? Yurt dışında olsak evet gideriz ve gitmeliyiz de. Nitekim yurt dışında yaşayan kardeşlerimizin bazıları da bu davetlere usulünce katılıyor. Bu bizi dinden çıkarmaz. Tıpkı bir aralar sosyal medyada dolaşan pamuk sakallı tonton Müslüman dedenin yurt dışında kendisini Noel baba sanan küçüğe her sene hediye vermesi gibi. Peki yurt içinde neden bu anlayışı gösteremiyoruz? Bir zamanların popüler ve netameli kavramı “dinler arası diyalog”tan bahsetmiyorum. Kitâb’ımızda da geçen Kitab ehli ile ve hatta diğer tüm inanışlarla veya inanmayışlarla nasıl bir ilişki içerisinde olmamız gerektiği konusu bu. Onlara benzemeyelim, tamam ama bu, aramıza duvar örmeyi gerektirmez. Bir Müslüman nasıl olur da tebliğ görevinin ana çalışma sahasını oluşturan insanlara bu kadar mesafeli davranabilir?
Kutlamalarla ilgili tepkiler elbette ki haksız değil. Buraya kadar anlatılanları tamamen ret edecek çok az kişi vardır. Tepkinin asıl sebebi tabi ki iman iddiasında bulunan ancak Müslüman kimliğini adeta bir kenarı bırakıp modern dünyanın ürettiği bir kültürü -içki, kumar vb. haramlardan uzak durarak kutlasa bile- sahiplenerek kutlayanlar. Peki bir Müslüman, haramlardan uzak durmak kaydıyla, yeni yıla girilen ilk geceyi ailesiyle toplanarak, yemek yeyip sohbetler ederek kutlasa bunda bir günah var mıdır? Günah olmadığı kesin, çünkü haramlardan uzak duruyor dedik. Asıl soru bunun herhangi bir sakıncası olur mu? Yine benzemeyle ilgili ve bu sisteme katkı sağlanmasıyla ilgili bir çok sakınca sayılabilir herkes tarafından. Ancak bunu haram kılmaya yetkimiz yoktur.
Vaiz, Diyanet’in cuma hutbesinde de değindiği “Bir Müslümanın boş eğlencelerle vakit öldürmemesi gerekliliği” üzerine de bir kaç kelam etti. Bütün gününü veya akşamlarını kahvehanelerde çay içip, oyunlar oynayıp, dedikodu yapıp boşa harcayanlara değinen bir hutbe veya etkili bir vaaz hatırlamıyorum. Bilakis câmilerimizin etrafı özellikle bu tür “vakit öldürülen” mekanlarla tıka basa doldurulmuş vaziyettedir. Buralarda yapılan “faaliyetler” yılbaşı akşamı yapılanlardan çok daha farklı değil.
Kutlama adı altında yapılan rezilliklere her Müslüman karşı çıkmalıdır; ancak mesele bu değil. Yılbaşı rezaletlerini, piyango bileti alanları, hindileri katlediyorlar diye hindi alanları hedef gösterdiğimiz şekilde ve şiddette; personelinin sigortasını eksik yatıran ya da hiç yatırmayan, çalışanın hakkını vermeyen, yalan söyleyen, ihaleye fesat karıştıran, adam kayıran, eşlerini veya çocuklarını döven, rüşvet veren-alan, trafikte magandalık yapan, ticarette sahtecilik yapan, kahvehanelerde boş boş oturup “vakit öldüren” veya diğer birçok günahı bile-isteye ve rutin şekilde işleyen kişilere karşı da tepki gösterilmezse ortada bir samimiyet sorunu var demektir. Asıl sorunlarımızı halledersek, “sorun” sandığımız diğer konular kendiliğinden çözülecek zaten.
Bir de iyi dilekler meselesi var değil mi? Yeni yıl şunu getirsin, bunu getirsin… Azizim yeni yıl kimseye bir şey getirmez, getirmiyor işte bak! Bu sadece, insanın işlerini düzene koymak için “zaman” üzerinde yaptığı bölümlemelerin kendini tekrar etmesinden ibaret bir durum. İyiliğe, güzelliğe ulaşmanın tek zamanı vardır: “şimdi”. Biz çabalarsak, ter döküp fedakarlık yaparsak Allah’ın (c.c.) yardımıyla güzelliklere ulaşırız. Yoksa sabahtan akşama kadar tesbih boncuklarını çekip çekip insanlar hakkında şikayet eden ama herhangi bir yanlışı düzeltme konusunda tek bir adım bile atmayan kişilerin durumuna benzer bu dilekler.
Bir Müslümanın bu günleri geçirebileceği en uygun bakış açısı, bulunduğumuz konjonktür açısından, belki de Allah’ın resullerinden Hz. İsa’nın (a.s.) -doğru veya yanlış- doğumuna tekabül eden günler olarak kabul edilmiş olduğundan hareketle bu mübarek şahsiyetin hayatını okumak, örnekler almaya çalışmak için fırsat bilmek olabilir. Anlamı olmayan kutlamalara meşruiyet kazandırmaya çalışmak veya bunlara alternatif üretmek değil. Biz ise daha çok reaksiyon boyutundayız. Bunu anlamak mümkün ama hak vermek mümkün değil.