Paylaş

“Atem, tutem ben seni

Şekere katem ben seni.

Akşama baban gelende; önüne atam ben seni.”

Geçiş dönemlerinde çocuk olmak ne zordur bilir misiniz?  Bizim coğrafya da son yüzyılda tarım toplumundan, sanayi toplumuna, ondan da dijital çağ toplumuna geçiş yaptık.

Toplumlar kültürleriyle, gelenekleriyle var olurlar. Yaşarlar, yaşatırlar.

Ama geçiş dönemleri sert bir rüzgar gibi eser  ve önüne kattığını sürükler götürür.

Elinizde kalan geleneğinize, örfünüze, adetinize bakın.

Misal veriyorum: Geleneksel bir kıyafetiniz var mı?

Misal veriyorum: Çocuklarınız sizin oynadığınız hangi oyunları oynuyor?

Misal veriyorum: Sizin gezdiğiniz, tozduğunuz yerlerde geziyor mu?

Misal veriyorum: Sizin köyünüz bellediğiniz yerlerle onun bir bağı var mı?

Misal veriyorum: Sizin yemekleriniz onun listesinde kaçıncı sırada? Siz hayatından çekildiğinizde o bunları pişirmeye ve yemeye devam edecek mi?

Geçiş dönemlerinde çocuk büyüten ebeveyn ızdırabı diye bir sendrom var mıdır acaba? Bilim insanlarına sormak lazım.

Hatırlayın isterseniz. Emzirmekten ayakta sallamaya, kucağa almaktan terbiyesine varana kadar o yanlış bu doğru. Kafalar bit pazarı misali karıştı durdu. Neden biliyor musunuz? Değişim rüzgarları çok sert esiyordu, önüne kattı ve götürdü.

Geleneksel yaşam tarzından, modern yaşam tarzına geçerken bir tesbih gibi ipimiz kırıldı ve tanelerimizin hepsi lanetli gibi saklandı. Bilgi akışı durdu. Çünkü geleneksel kaynaktan gelen bilgiler ya koca karı lafları, ya eskilerin sözleri olacaktı. Mamaların süper, tarhananın tü kaka olduğu yıllar bilirim ben.

İlkokul sıralarında önümdeki müfredat kitabının giyim kuşam inkılabını anlatan sayfasında iki resim vardı. Biri bizim tarım toplumu olduğumuz yıllara ait geleneksel kıyafetli bir resim. Diğeri modern kılık kıyafet içinde modern Türkler.

Bu iki ayrım tüm geleneği, örfü, kültürel mirası yıktı geçti. Saf tuttu tüm bilgiler. Modern insan geçmişle olan tüm bağını bir anda kopardı ve modern bilimin süzgecinden geçmeyen her şeyi yok saydı. Ezilip büzülmeden nenem böyle yapardı diyebildiniz mi?

Ninni söylemeyi kötü görenler, çocukları daha zeki olsun diye Mozart dinlettiler. Derdim asla Mozart’la değil. Çocukluğuma ait en sıcak hatıralarım annemin türkü mü, ilahi mi olduğunu bilmediğim mırıltılarıdır. Sanki kulağımda hepsi “seni seviyorum” der gibi kalmış.

Haydi tüm tespih tanelerimizi toplayalım ve geleneksel yanımızla modern yanımızı barıştıralım. Yoksa bir gün cadılar bayramında İngiltere usulü tarhana çorbası içer, çocuğumuza Amerikan usulü ninni söylerken buluruz kendimizi. Sonra da milliyetçilik oynarız iki kahve içimi arasında.

Yorum yap