Hayatla aramızda sıkı bir bağ olmalı her zaman. Diğerlerinden, kendimizden, olaylardan daha bağımsız bir bağ. İçimizde bir keyif dalgasıyla salınıverdiğimiz doğal yaşamımız, barındırdığı sürprizlerle bizi şaşırtabilmeli. Ansızın kocaman gülümseyebildiğimiz olaylar zinciri içerisinden akıp gidebilmeliyiz.
Zira çevremizi sarmalamış güzellikler oratoryosu içinden de geçip gidiyoruz her gün. Hayata, dünyaya sitem ettiğimiz oranda teşekkür de ediyor muyuz? Görmeden geçip gittiğimiz onca şey. Eksikliklere ayarlı alıcı sistemlerimiz, sağa sola sataşmaya meyilli “nörolingual” yapımızla biz; tam bir kusur bulma dedektörüyüz.
Hayata “kusur bulma” biricik amacıyla gelmiş sınırsız hadsizliğe sahip megalomaniamızla ait olduğumuz her şeyin eleştirisini yapma yetkisiyle dolup taşıyoruz. Burnumuz Kaf Dağı’ndan büyük. Bir şeyi eleştirirken ne milyarlarca galaksinin, ne de bir galakside milyarlarca yıldız kümesinin varlığından haberdarız. Bir şeyi eleştirirken görünmez evrende, mikropartiküel yapıların evreni korumak için çabaladığı gayretlerin bizim çabamızdan yüz kat daha fazla olduğunu da fark etmiyoruz.
Bir şeyi eleştirirken eleştirdiğimiz şeyin tek bir yapıtaşının bile trilyonlarca seçenek arasından en mükemmel kombin olduğunun ve bunun olabilmesi için mucizeler gerektiğinin de farkında değiliz. Farkında olduğumuz tek şey: Sınırsız eleştirme ve kusur bulma hakkımızın sonsuza dek kazanılmış bir hak olduğu. Hadi ordan!!!
Doğanın bize sunduğu sınırsız seçenekler, sınırsız renk kümeleri, sınırsız tat algoritmaları, sonsuz nimetlerine verdiğimiz yanıtların pespayeliğine bakarsak karşılaştığımız içler acısı tablo mideleri bulandırır gerçekten. Hadi artık kandırmayalım kendimizi. Kokuşmuşluğumuzdan ne kadar erken vaz geçersek o kadar kârdır. Doğanın bahşettiği tepeler, gür çamlar, reçineler, deniz manzarası, masmavi gökyüzü bulut, çimen, soğuk suya karşılık bizim onların hemen yanı başına diziverdiğimiz devasa çöp yığınları. İşte size on vatana ihanet bedelinde bir kusur.
Ya mucizevi şekilde ettrafımızda salınan gencecik kızlar, fidan boylar, tombul yanaklı çocuklar, güzel gözlü kadınlar? Ya onlara yaptıklarımız? Ya onların birbirlerine yaptıkları? Hala kusur mu arıyoruz? Dedektörü aynaya yaklaştıralım lütfen. Karşımızda en büyük kusur/lu!
Hasılı hayatla aramızdaki bağ onun kusurlarını aramak olmamalı, kendi kusurlarımızı giderme yolunda ve onun bilgeliğine yakışır olgunluğa doğru yol almak olmalı. Aynadan başka her yerde eşsiz bir mükemmellik olduğunu o zaman fark ederiz.