Paylaş

Din insanı zorlamaz, aykırı her tarz ve davranışını da dinden çıkmak olarak görmez. Ancak, sonu belli olan yollar gösterir. Bu yolun sonunda nereye varacağını ve başına neler geleceğini önceden haber eder.

Hak apaçık bellidir, batıl da…
Helal apaçık bellidir, haram da…

Çok sade tekliflerde bulunur. Allah’a ve Resulüne güvenirseniz sizi esenliğe, Darus-selama götürür. Şeytan ise, apaçık sapıklığa…

Faizi bırakırsanız, insanları sömürmediğiniz için kısa ve kolay yoldan zengin olma hayallerini bırakmak zorunda kalacaksınız. İnsanlığın izzetine ve “sahip olduğu mal’dan daha değerli olma” durumuna yakışmadığı için cimrilikten vazgeçip paylaşmayı tavsiye eder.

Dünya, ekonomi, yatırım, gelişme, teknoloji vb. konularında çok nettir: Sana verilen akıl ile bu konularda her şeyi gerçekleştirme kapasitesine sahipsin. Yeryüzündeki bütün insanları birkaç tane bomba ile yok edebilir, uzaya çıkıp kara deliğe bile girebilirsin. Ancak şunu unutma, hangi deliğe girersen gir Allah seni bulur. Kıyameti, hesap gününü unutma ve ona göre aklını kullan, der.

Aile ve toplumsal örgütlenme modelinde de çok açık sözlüdür İslam. Hayal ettiği ve tavsiyede bulunduğu toplum modelinde, yeni doğmuş çocuğu bakıcıya, kreşe, çocuk evine bırakmamayı tavsiye eder. Evrenin en kıymetli varlığını en çok güvendiği şefkatli kollara emanet eder. Dolayısıyla varlığın merkezine aileyi, anne ve babayı koyar. Çünkü insan yeryüzüne imtihan için gelmiştir. Hem de sonu çok ciddi olan bir imtihan. Bu imtihan dünyasında dünyaya savunmasız bir şekilde geldiği ve akıl-baliğ olduğunda da eylemlerinden sorumlu olacağı için anne ve babayı onu hazırlaması için görevli tayin etmiş. Yıllarca onu eğitsin ve hazırlasın. Bu konuda da en çok güvendiğine en kritik görevi vermiş. Anneye! Anneden daha çok kim sevgi verebilir, şefkat gösterebilir. Anne sütünden önce anne şefkati gelir çünkü. Şefkat görmeyen, anne ve babayı tanımayan bir çocuk Rahman ve Rahim sıfatlarını kavrayabilir mi hiç? Bunu bilmeden, yaratılmış olmayı kabullenir mi hiç? Yaratılana şefkat gösterir mi ya?

İnsan denen canlının dünyaya karşı şefkatli olabilmesi ve ünsiyet kurabilmesinin yolunun aile olmaktan geçtiğini bilir.
Anne babasına, yaşlıya şefkat ve hürmet göstermeyen bir canlının (İsra Suresi: ﴾22﴿ Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. ﴾23﴿ Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” dünyaya acımayacağını bilir. Yaşlıyı, dede ve nineyi evden uzaklaştırmayın diye hatırlatır. Huzur evi yapmak yerine huzuru evde aramamız gerektiğini söyler.

Yüklendiği/yükleneceği sosyal roller, tarihsel birikim, yaşantı tarzı ve hormonal yapı gereği erkeğin daha acımasız ve saldırgan olduğunu bilir ve kadınlar ile ilgili ek tedbirler alır. Seyahat etme, boşanma, şahitlik gibi konularda (farklı zaman ve zeminlerde yaşayan bin bir türlü insan tipini göz önüne alır) farklı hüküm vermesi bundandır.

Dünyanın cennet tadı veremeyeceğini bildiği için tüm yatırımı buraya yapmamak gerektiğini söyler
Allah’ı hesaba katmayan tüm hesapların yanlış çıkacağına dair uyarır.
Tek dünyalı olmak insanı hasta eder. Tek dünyalı olmak insanın ruhunu, aklını, vicdanını, kalbini, elini, gözünü, sözünü kirletir ve en sonunda “eğitilmiş bir vahşiye” dönüştürür.

Kanun ve yasaların yetmeyeceğini, yasaların “karanlıkta dolaşan yarasaları” yakalamakta yetersiz kalacağını, vicdana ve kayıt tutan melek bilincine; Allah bilincine ihtiyaç olduğunu söyler.
Yasağın yetmeyeceğini, erdemin, haram ve helalin de gerektiğini söyler.

Çünkü Allah yarattığı kulunu bilmez mi?

“Gelin size bir öğütte bulunayım” diyen Peygamberlerin dili ile söyler de söyler…
Dinleyene, anlayana…
Canınız isterse…

"Çay, dinlemek ve yazmak olmazsa kendimi kötü hissederim" diye düşünen biri...

Yorum yap