Pencereler ardından gri yağmurlar yağıyor. Tıkırtılar canlı ve organik. Hayatın devam ettiğini haykırıyor biteviye. Göklere çevrilse bir çift göz; oradan üstüne milyonlarca damlanın sevinçle, coşkuyla, aşkla kendisine doğru koşuştuğunu görecek. Öyle ya doğa yanıltmaz insanı; aldatan insandır.
İnsan, önce kendinden başlar aldatmaya. Arzuladığı şeylerin bütün risklerini görmezden gelerek aldatır. Her şeyin üstesinden geleceğini kendine fısıldayarak aldatır. En iyisinin bu olduğunu söyler kendine. Değişebilir her şey der; her şey yeniden başlayabilir, der; aldatır kendisini.
Sonra en yakınındakine gelir sıra. “İyi geleceğim sana” der, “İyileştireceğim seni, güçlendireceğim, omuz vereceğim”. “Seveceğim. Bir ömür yetmeyecek tüketmeye sevgimizi” der. Aldatır. Onu gerçek toprağının kendisi olduğuna inandırır. Gökyüzü olduğuna, döşeği olduğuna, şemsiyesi, bulutu, oyuncağı, evreni, kâinatı olduğuna inandırır. En ümitsiz anda bile başını kaldırsa milyonlarca ışık, milyonlarca damla olarak geleceğine inandırır. İnanır beriki. Ne zaman başım sıkışsa der; bir nefes kadar yanımda. Ateşim çıksa havlu, üşüsem yorgan. Diğer her şeyini geride bırakabilir böylece. Geriye baktığında yanına alabileceği hiçbir şey yokmuş gibi gelir. Dönmeyecekmiş gibi çıkar çıkarken. Önemsiz bir veda, hafif bir bavul, yeni ayakkabılar. Ve gözler ileriye bakmak ister artık. Göreceği her yeni yeri hafızasına kazır. Bie bile aldanarak aldatır kendisini.
Aldatma güven verirken başlar aslında. Söz verdiklerini yapmadığında değil. Aldatma kendini sevdirme aşamasında başlar. Doğduktan sonra öldüreceği bir çocuk peydahlamak gibidir bu. Çocuk katili olduğunu bile bile “belki de”ye yapılan esassız, temelsiz yatırımdır. Malzemeden çalacağını bilen müteahhidin, kendi reklamını yaparken başlar aldatma. Malzemeden çalarken değil. Yanlışın doğru görünmesidir kabahat olan. Zaten hatalı olanın yanlış yapmasından daha doğal ne olabilir?
Herkes kendinden başlıyor aldatmaya. Aldatan da dâhil buna aldanan da. Aldanan inanmayı seçmeyebilir, pekâlâ. Ama seçiyor. Herkes bilse kendini öldüreceğini kim yakın durur katiline? Katiller en yakınımızdan çıkıyor çoğu zaman. O öldürmeyeceğini söyleyerek, diğeri yaşatacağını düşünerek aldatıyor kendisini.
Ve sonuç; bir kalbin kaç parçaya bölünebileceğini kestiremiyor kimse. Kolayca dile geliveren “kırılma” nın nasıl bir iç yangını olduğunu hangi ressam resmedebilir? Tek tek çöken gökdelenler gibi bin parçaya ayrılan hayaller, onunla yaşamanın her bir anına ilişmiş güven, vefa, feda, cefa… Sonuç; ikiye ayrılan yaşam: Öncesi ve sonrası. Bir daha inanılmayacak kimseye. (İnanmalı mı?) Bir daha asla sevmemeli bu kadar.(Yok artık!) Bundan sonra kimse acıtamayacak canımı.(….)
Aldatarak sürdürdüğümüz bir yaşamda dürüstlüğün tanımını kim yapacak dersiniz? İnanmayı seçerek kendini aldatanın cezasını kim verecek? İnsanları hangi ilaç düzeltecek sahi? Hangi ilaç doğru kişiye güvenmeyi, insanları olmayacak şeylerle güvendirmemeyi sağlayacak?
Tanıştığımız herkese şunu diyelim o yüzden: “Bir gün tüm hayallerini yıkabilirim. Göze alıyorsan gel benimle. Ne ben kendimi kandırayım, ne sen kendini…”
Müthiş etkileyici bir yazı kalemin sağlık