Geçmiş… Geçmişini özlemeyen var mı? Acı tecrübeleri, travmatik olayları hariç tutarsak hepimiz özlüyoruz geçmişi/mizi. Bugün büyük kentlerde yaşayan çoğu kişi için gerçek bir nostaljiye dönüşmüş olan soba ve onun sıcaklığı üzerine biraz sesli düşünmek istiyorum.
Tüm olumsuz yanlarına rağmen ülke olarak bile eski hale olan özlem birçok zaman ve zeminde dile getiriliyor. Bence şu an için abartılı bir düşünce şekli. Birkaç iyi özellik için o günleri bir daha kimse yaşasın istemem, o günleri yaşayan kimsenin de gerçekten o günlere geri dönmek istediğini düşünmüyorum.
Benim gibi orta yaştaki kişilerin şu soğuk kış günlerinde evi için belki de en çok özlediği şey soba sıcaklığı. Özlediğimiz şey sobanın sıcaklığı mı? Aslında evet, bu konu, üzerinde çok da edebiyat parçalanacak bir konu değil. Tüm zahmetine rağmen tabi ki sobanın sıcaklığı bir başka ve değişilmezdi. Fırınında pişen patates, üzerinde kaynayan suyun sesi, portakal ya da mandalina kabuklarının kokusu vb. bunlar hep yan özellikler; asıl mesele o sıcaklıktı. Doğalgazlı odalarda o şekilde asla ısınamayız/ısınamıyoruz. Ama herkesin soba yaktığı bir dünyayı geçtim, bir ilçe bile düşünemiyorum artık; çünkü o zamanları iyi hatırlıyorum. Özellikle akşamları sokakta nefes almak imkansızdı. Eve girdiğimizde sanki bir yangından çıkmış gibi is kokardı üzerimiz. Halen birçok ilçemizde bu sıkıntı yaşanır. Köyde soba yakıldığında çok fark etmezsiniz hava kirliliğini; ancak yan yana bitişik binlerce düzensiz yapının aynı anda soba yakmasıyla oluşan dumanlı bir kent asla özlem duyulacak bir yer değildir. Onun yerine artık havamızı, suyumuzu, toprağımızı daha kaliteli ve geri dönülemez bir şekilde kirleten fabrikalarımız var.
Eskiden kışları soba hasretimi Ankara’da ailemin yanında giderirdim. Kentsel dönüşüm ile bu seneden itibaren bu hasret içimizde bir yumru olarak kalacak ömür boyu.
Yaşam şeklimiz hızlı bir şekilde değişiyor; belki de tarihte hiç olmadığı kadar hızlı. Bir zamanlar hayalini bile kuramadığımız teknolojik imkanlara sahip cihazlar ceplerimizde dolaşıyor; hatta bu özellikler üzerinden yeni iş alanları ve şirketler kuruluyor. Bu hızlı maddi değişimler doğal olarak sosyal ve manevi hayatımızda da önce bir sorgulamaya sonra da bir esnekliğe sürüklüyor bizi. Sobalı evlerde yaşarken mesela muhafazakar kesimde duvara herhangi bir fotoğraf asıldığında o eve meleklerin bile uğramadığı inancı vardı, temeli önemli değil, vardı bu inanç. Nereye gitti bugün bu inanış? Bunun gibi hayatın içinden birçok konuda hızlı bir değişim yaşanıyor. Kentli bir yaşam şekline evriliyoruz. Yaşadığımız yerin büyükşehir veya bir köy olması durumu değiştirmiyor. Tüm dünya ile entegre ve aynı anda yaşıyoruz tüm olayları. Kamboçya’daki bir sosyal medya fenomeninin başlattığı bir akım Nevşehir’in bir köyünde yaşayan birinin davranışlarını değiştirmeye yetiyor. Bu durum tek başına iyi veya kötü değil; ama yaşanan şey bu.
Bugün ben soba sıcaklığını özlüyorum, acaba benim çocuğum bu ortamın hangi kısmını özleyecek bilemiyorum. Yani hayat nasıl bir hâl alacak ki bugünkü durumu özleyecek onu çok merak ediyorum, çünkü özleyeceğinden eminim.