Şu ahir ömrümde anladım ki korkuymuş tüm duyguların başlangıcı.
Korku damarlarından bir girdi mi yıkarmış dağ gibi delikanlıları.
Güzellikleri kiraz çiçeklerini kıskandıran kızlar, solarmış korkunca.
Korkunca ana kucağındaki yavrular büyümek istemeyi bırakırmış.
Korkmak dediysem bin yüzü varmış korkunun. Bin gömleği, bin mintanı, bin entarisi, velhasıl bin maskesi.
Bilmek korkuyu getirirmiş.
Korku tüm çocukluk neşesini alır götürürmüş.
Tattığım tüm duyguların ardında derin bir korku var. Belki de insanı diğer tüm canlılardan ayıran yanımız bu: Korkmak.
Birçok konuyu düşünüyor insanlık: Ahlak felsefesi, inanç felsefesi, sanat felsefesi… Hayır, hayır! Bana sorarsanız en derin konuşulması gereken konu: Korku felsefesi.
Çocukken annemi, babamı korkuyla severdim. Onları incitme korkusu, beklentiyi karşılayamama korkusu ve en derini onları kaybetme korkusu.
Şimdi aradan yıllar geçti artık ben anneyim; ama anneliğimin yüzde kaçı korku?
Şimdi geçmiş fotoğraflara bakıyorum da içimden: “Özür dilerim kuzucuğum o kadar korkuyordum ki seni yeteri kadar sevemedim.” diyorum.
Dönüp hayata da aynı özrü dilemeli miyim?
“Aç kalmaktan o kadar korkuyordum ki,
İşsiz kalmaktan,
Ölmekten o kadar korkuyordum ki,
Beğenilmemekten,
Eleştirilmekten,
Dışlanmaktan,
Yalnız kalmaktan,
Bekar kalmaktan, dul kalmaktan, kısır olmaktan…
Özür dilerim hayat! O kadar korkuyordum ki korkmaktan seni yaşayamadım.
Sanki birisi bana ölümsüz olduğuma dair söz vermiş gibi yaşıyorken bir gün bir doktor çok hasta olduğumu söyledi.
Sanki elimden ölümsüzlük iksirini aldı, çocuklarımı yetişkin oluncaya kadar büyütme hakkımı elimden aldı, onların mürüvvetini görme hakkımı elimden aldı, yaşlandığımı görmemi, saçlarıma aklar düştüğünü görmemi elimden aldı.
Ben ölmedim!
Sadece ölmekten korktum!
O kadar korktum ki ölürsem yapamayacağım her şeyi kaybetmekten korktum.
Şimdi iyiyim ama içimde tıslayan bir yılan var.
Bir kez ısırıldım biliyorum.
Zehri aldım bir kez.
Nice delikanlılar, yiğitler de zehri bir kez aldıktan, bir kez ısırıldıktan sonra sünepe, uysal, eyvallahçı, gelene ağam gidene paşam, eline vur ekmeğini al, bana değmeyen yılan bin yaşasıncı olmuyor mu?
Şimdi Fecr suresindeki nefs-i mutmainne’nin peşindeyim.
“Korkulardan arınmış ve tatmin olmuş, huzura ermiş nefs gir cennetime.”
Çünkü korkunun olduğu her yer cehennem.

Yorum yap