Varlığımızın delillerini ufuklarda ve kendi nefislerinde olanlara göstereceğiz ki, vahyin gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması kâfi değil mi? (Fussilet Suresi 53)
Kur’an’a ve meallere aşina olanlar (21/22, 88/17-20, 13/14, 50/9-10, 80/24-32) göreceklerdir ki Allah’ın varlığı, yüceliği, nimetleri, rahmeti söz konusu olduğunda verilen örnekler doğa-tabiat-insanın yaratılışı-gökyüzü-yıldızlar gibi varlığı insan müdahalesi dışında oluşmuş olan şeylerdir.
Şirkin reddedilmesi ve doğru olmadığı ile ilgili olarak “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka İlahlar bulunsaydı kesinlikle yerin-göğün düzeni bozulurdu. Demek ki arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.” (Enbiya/22) Ayetinde yerin ve göğün gözle görünür ve idrak edilebilir düzeni örnek verilmektedir.
Rahman suresinde “Şimdi Allah’ın hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?” derken baştan sona kadar hep örneklerle doludur.
Bu ayetleri okuyan birisi Allah’ın varlığını ve birliğini, şükür duygusunu, hayranlık duygusunu, minnet duygusunu, gönülden teslim olmayı, Allah’a güvenmeyi, sorumluluk duygusunu, Esma-i Hüsna’yı görür hisseder.
Denizlerde gemileri yürüten rüzgârlar, şirkin ikiyüzlülüğünden tevhidin hakikatini kabullenişe sürükleyen fırtınalar, develer, hayvanlar, arılar, zeytin ve incir, kazık gibi çakılmış dağlar ve beşik gibi yayılmış ovalar sahnede sergilenirken; denizde yüzen geminin teknik yapısı, muazzam kaleler-surlar ve şatolar, kalkan-mızrak-ok ve yaylar ayet olarak gösterilmez.
Allah’ı bulmak için gösterilen ayetler hep yaratılanlar olduğu halde insanlar tarafından üretilenler gündem dışıdır. Bunun nedeni, bunların önemsiz oluşu mu yoksa insanın tabiatı ile ilgili oluşu mudur?
Gidip deneyebilirsiniz aslında. Asfaltın kenarında çıkmış küçücük bir çiçeğe bakın ve sonra da biraz ilerde son model lüks bir otomobile bakın. Hangisi size Allah’ı hatırlatacak ve Allah’a hayranlık duygusunu uyandıracaktır?
Allah’ı bulabilmek ve belki buluşabilmek için afak ve enfüsteki ayetlere ihtiyacımız olduğu muhakkak. Üstüne oturduğunuz bir çimenlik, kokusunu duyabileceğiniz bir çiçek, yüzünüze değecek yağmur tanesi, saçlarınızı okşayıp geçen bir rüzgâr, izlemeye doyamayacağınız dağlar, çarpan kalbiniz, gözyaşınız, evladınıza olan muhabbetiniz muhakkak sizi Yaratıcı/Tanrı/Allah ile buluşturacaktır. Belki bu nedenle kırsal yerlerde, köylerde yaşayanlar hâlâ şanslı.
Ancak şehir ve metropollerde yaşayanlar, insan yapımı gökdelenlerin arasında yürürken gökyüzüne hayran kalabilir mi sizce? Gözleri alan parlak camlı plazayı görünce Allah’ı hatırlar mı ya? Ya da bir alış veriş merkezinde vitrinleri izlediğinde, o ortamdaki müziği duyduğunda?…
Modern yaşamda şehirde yaşamak Allah’tan mahrum kalmaya mecbur olmak gibidir aslında. Yürüdüğünüz temiz ve çamursuz yollar, villalar, korna sesleri, sizi sıraya sokan trafik ışıkları Allah’ı hatırlatmaz. Yol gösteren levhaları takip ettiğinizde hiç Yaratıcınıza varamazsınız nedense. Vardığınız yer hep yaratılan olacaktır. Yüksek bahçe duvarları “Bahçelerin Rabbi” ile aranıza girecektir her defasında.
Çiçeğe, böceğe, hayvana, toprağa dokunmayan çocuğunuz o nedenle karıncaya değil atlıkarıncaya hayran hayran bakacaktır. Karıncanın Rabbini bulması zamanla imkânsız hale gelecektir.
Evet, ne yazık ki isimlendirmekte zorlandığımız bu çağda bizler ve yeni nesiller “Allah’ı Bulma İmkanı” sorunu yaşıyoruz. O nedenle, “Anneler İşe, Çocuklar Kreşe” sloganına uyanların çocukları kreşte ne kadar mutlu ise bizler de o kadar mutluyuz bu dünyada.
Peki, tanrıların bile var olma fırsatı bulamadıkları, insanların tanrılarından çoktan vazgeçtikleri bu zaman ve zemine/zamanlar ve zeminlere Allah’ı nasıl anlatabiliriz?
İnsanların Allah ile buluşmaları için tabiat ve tabiat ayetleri haricinde yeni yöntemler bulunabilir mi? Ya da var olan yöntemler bu amaçla kullanılabilir mi?
“Vahye, Allah’a, doğaya, ayet olarak evrene yabancı bu yeni zihin” ile Allah’ı buluşturmak için kutsal metinlerin ve doğal ayetlerin geniş çapta işe yarayacağını düşünmüyorum.
Teknolojinin içinde doğan yeni nesle “Dijital Yerli”, teknoloji ile sonradan tanışan bizlere de “Dijital Göçmen” ismi verilmektedir. Tanrıyı ve Allah’ı tanıma ve bulma imkânı azalan bu çağda Facebook (kuruluş tarihi 2004) kullanıcı sayısı 2.7 milyar insana ulaştı. 1400 yıldan fazla geçmişe sahip İslam’ın ulaştığı kişi sayısı 1.5 milyarda kaldı ancak 16 yıllık Youtube (kuruluş tarihi 2005) 2 milyar kullanıcıya ulaştı. Dolayısı ile anlıyoruz ki, ulaşma-buluşma-tanışma-tanıma ortamı, imkânı, anlamı ve şekli değişti.
Şu durumu kabullenmek gerekiyor bence! Dünya ve insanlık eskiden kendi yataklarında akan nehirler gibi idi. Kimi yan yana, kimi zıt yönde, kimi irtibatsız. Bu nehirler birleşip ayrılabiliyordu. Ancak günümüzde tüm nehirler, girdaplar ile dolu bir okyanus ile yer değiştirdi. Artık bu ortamda herkesin kendi dünyasında yaşamaya devam etme olanağı azaldı. Siz onlarla temas etmeseniz bile onlar sizinle temas ediyor. Hatta siz ve onlar diye bir ayırım da kalmamaya başladı. Yeni bir “Biz” türedi.
Erimenin ve yok olmanın bu kadar hızlı olduğu bu çağda Müslümanlar kendilerini tanıtabilmek ve insanlığı Allah ile buluşturmak için hangi yöntemleri kullanabilirler?
İlk ve birinci yol kuracakları medeniyet ile olacaktır. Kendi coğrafyalarında, kendi insanları için kurdukları ülkelerdeki yaşam kalitesi, insanların orada yaşamaktan duydukları memnuniyet, insanca yaşama fırsatı bulma imkânları, güvenlik hisleri, üretebilme imkânları, farklı olabilme hakları ile Müslüman Ülkeler ancak bu şekilde dikkat çekebilirler.
Var olmanın ve varlığını hissettirmenin ikinci yolu akademik dünyadır. Uluslararası arenada ciddiye alınmanız için ve bilimsel dünyada isminizi duyurmanız için akademik alanda ciddi bir değişime ihtiyaç vardır. Farklılıklar arasındaki ortak dildir akademi!
Başka bir alan ve yol ise edebiyat ve sanat alanıdır. İnsanınızın bakış açılarını genişletmenin, dünyaya açılma cesareti kazandırmanın, var olanın kalıplarını kırıp yeni alanlara açılabilmenin yolu ve imkânıdır sanat ve edebiyat.
Yaşadığınız ülkenin ekonomik gücü ile doğru orantılı olarak Dünyaya açılabilir ve yeryüzüne yayılabilirsiniz. Bu alanda gücünüz varsa her yere güvenle gidebilirsiniz ve insanlığı kendinize davet edebilirsiniz.
Kuracağınız bu yenidünyada, zamanın ihtiyaçlarını gözetmezseniz uzayda koloni de kursanız, Ay’a ve Mars’a günübirlik geziler de düzenleseniz yenidünyanın insanlarının dikkatini çekemez ve gönüllerini kazanamazsınız. Belki sizin vasıtanız ile giderler ancak dönüşte kendi dünyalarına geri dönerler.
Bilim ve teknolojide zirve de olsanız, uzayın derinliklerine hayat da götürseniz; trafikte sürücüleriniz yaya geçidinde yayalara öncelik vermiyorsa, gereksiz korna çalmanın ayıp olduğunu kavrayamamışlarsa; gözünü kapatıp namaz kıldığında Ka’beyi ve Ravza-i Mutahhara’yı canlı canlı görsen de insanlar senden memnun değillerse ve sana güvenmiyorlarsa oluşturacağınız medeniyet ile kimsenin gönlünü-aklını kazanamazsınız.
Son olarak, insan yetiştirme veya yetişmeleri için ortam hazırlama idealiniz varsa; içinde bulunduğunuz zamanın ve dünyanın ihtiyaçlarını – gerekliliklerini fark etmeli/kabullenmelisiniz. Yarın ne olur bilemiyorum ancak; bu zamanın ihtiyaçları/gereklilikleri “İnsan hakları, özgürlük, tercihte bulunabilme hakkı, farklı olabilme ortamı, haklarda eşitlik, tahammül, kabul görme, deneyimleme fırsatları” gibi ihtiyaçlardır. Bu ihtiyaçların karşılandığı bir ortam oluşturabilirseniz, bir dünya kurabilirseniz; ancak o zaman insanlık size güç veren motivasyonları, anlamları, değerleri, inançları merak eder.
Ancak o zaman size güç veren ve kendisi sayesinde bir medeniyet inşa ettiğiniz Allah (c.c.) ile insanları buluşturabilirsiniz.