Efendim bir hasta geldi. 13 yaşında. Tez canlı, düz! Sözü süzmeden, ağızdan olduğu gibi çıkıveren bir delikanlı. Diş filmi çekeceğiz.
“Buyurun, şuraya oturun!” dedim.
Oturdu. Gözleri masadaki bilgisayara takıldı.
“Abi bu iyi bir bilgisayar.” dedi.
“Yaa, öyle mi? Peki nereden anladın, iyi olduğunu nereden çıkardın?” diye sordum merakla.
“Abi internet kafede de böyle bilgisayarlar var. Ordan biliyorum.”

Anladım ki delikanlı bu iddiasında derinlemesine değil, yüzeysel bir kıyas ile ulaştı. Benim açımdan konu da değişti.
“Sen internet kafeye mi gidiyorsun?”
“Evet!”
“Orada oyun mu oynuyorsun?”
“Evet!”
“Peki hangi oyun bu?”
“Pubg(Papci)”
“Günde kaç saat oynarsın?”
“3 saat”
“Bu demek oluyor ki haftada 21 saat Papci oynuyorsun!”
“Hayır, haftada 15-16 saat oynarım.”
“Yani 4 kere 15 saat, eder 60 saat, ayda 60 saatini Papci oynamakla mı geçiriyorsun?”
“Evet”
“Peki ne zamandan beri oynuyorsun?”
“8 aydır oynuyorum.”
“8 ay Papçi oynamışsan 8kere 60saat yani 480 saatini Papçi oynamak ile geçirdin!”
“Evet, öyle görünüyor.”
“Peki neler öğrendin, sana ne faydası oldu, ne kazandın?”
“Abi bir adam Papci hesabını 7000 liraya satmış. Yani sen hesabını geliştirirsen satabiliyorsun. Ben hesabı 15 liraya almıştım. Şimdi satsam 70 lira eder.

“Sen 480 saat uğraştın hesabını 70 liraya satmak için mi? Demek ki 55 lira hesaptan kar etmişsin. Peki internet kafeye verdiğin parayı hesapladın mı? 480 saat için en azından 1000 lira harcamışsındır. Kardeşim bence sen iyi bir iş yapmamışsın. Yaptığın işten bir şey kazanmamışsın. Hatta büyük zarar etmişsin de haberin yok. Bence hesabını kitabını bundan sonra sağlam yap.”

Delikanlı biraz düşündü. Muayene edilmek için bekleme salonunda oturdu.

Diş hekimi arkadaş ile oturuyoruz. “Hocam bu arkadaş 8 ayda 480 saat Papci oynamış. Ben burda 100 saat dil eğitim setini tamamlamak için vakit kovalarken bu genç 480 saatini harcamış. Saat başına para ödemiş. Ahh gençlik, vah gençlik. Yazık gerçekten.”

Hekim hastayı film sonrası muayene için tekrar çağırdı. İlaç yazdı ve “Oruç musun?” diye sordu.
Delikanlı; “Oruçluydum, ama bugün bozmak zorunda kaldım.”
Hekim: “Papci oynamak orucu bozmaz mı?” diye sordu.
Delikanlı; “Bence bozmaz hocam. Çünkü kafede belki 40 kişi var. Hepsi de Papci oynuyor ve oruç tutuyor.”
Hekim mütebessim. Delikanlı reçetesini alıp gitti.
Bu hesabı ona yaptırarak düşünmesini arzu ettim. Bir gün bu hesabı tekrar hatırlayıp düşünür mü, vakit sermayesinin kıymetini anlar mı, zararın neresinden dönülürse kârdır, bir gün zarardan döner mi? İnşallah. Ben bunu murat ediyorum.

Akşam evdeyim. Hanımla konuşuyoruz. Papci kelimesini duyan 1. sınıftaki oğlum sözümü kesip oyunu anlatmaya başladı. Hanım “Babanın sözünü kesme! Dur baban sözünü bitirsin.” dediyse de fayda etmedi.
Oğlum “Papci nedir?” diye Google’a sormaya ihtiyaç bırakmayacak güzellikte oyunu bana anlattı. Ben anlatım tarzındaki başarısına hayran kaldım.
“Peki sen bunları nereden öğrendin?” diye sordum. “Yasin abim oynarken izlemiştim.” dedi.
Evet birkaç günlüğüne misafirliğe gittiğimiz o vakitte çocuk tanışmış bu oyunla.

Allah’tan çocuklarımın oyun ve televizyon bağımlılığı yok. Evet tanışıklık var ama oyun, tv, telefon ilişkileri son derece düzeyli. Tavsiye niteliğinde bir uygulamamızdan bahsedeyim. Evde iki çizgi filmi ard arda izlememe kuralı var. Yani bir çizgi film bitti mi yeni bir filme geçilmez. Ancak hiçbir çizgi film de ortadan kesilip kapatılmaz. Düzeyli bir ilişki için etkili olduğunu tecrübe ettim. Tavsiye ederim.

Efendim düşünüyoruz. Düşünmek en özel özelliğimiz. Neticeleri büyük devrimler doğuran hususiyetimiz. Düşünmek ve kendini düzeltmek, doğrultmak; en kısa, en ulaşılabilir yapabilirliğimiz. Değiştirme, düzeltme girişimlerimiz hariçten olduğunda ne kadar da etkisiz.

O halde doğru bir hitapla başlamalı. “Ey nefsim!” diye kendi yakamıza yapışmalıyız. Sen ne haltlar ettin de el aleme ders veriyorsun! Günde 24 saat, ayda 720 saat, yılda 8640 saat var. Hele sen harcadığın saatlerin, günlerin, yılların hesabını ver…

 


Fadlullah ÇELİK

Yorum yap