“Güvercin uçurdum sana
Pencerene bak…”

Durduk yere bir bozguna uğrarım şimdi,
Uzun süre görmedim ya gülüşünü.
Ya da köşe başında ansızın
Bitivermedin ya karşımda.
Kolumdan tutmadın,
Türkümü dinlemedin…
Şimdi uzun uzadıya gider bu bitimsiz hikaye.

Görmedim, yanımda yoksun ve değiliz el ele
Bütün gerçek bundan ibaret işte
Her şey bundan ibaret.
Ben bundan ibaretim…

Yolumun üstü simitçi fırını sevgili…
Hava sıcak, güneş fırlıyor beton üstlerinden.
Gözleri kırpıştıran bir ışık dalgası.
Ve bilsen; çekilmiyor sensizlik.
Hızlı gitsem, yahut otursam, müzik dinlesem,
Hangisi daha yakın eder beni sana
Hangisi dindirir özlemimi?
Hiç biri,
Hiç.

“Sahi güvercindi değil mi
Kanadında barışı taşıyan esrarengiz kuş?
Kaç güvercinin daha kırılmalı kanadı?
Barışı ağırlayacak kadar uygarlaşamadığımızı
Anlaması için annelerimizin?”

“Hasreti yolladım sana
Al kucak kucak…”

Sabah uyandığımda mesela;
Kalbimin tam üstünde bir küçük sızı.
Ah! orada sen olacaktın
Orada, kalbimin üstünde yatan
Sımsıkı sarılmış ve burnu dudaklarımın üstünde
Gözlerim saçlarına gizlenmiş.
Omuz başlarında içimdeki yarımı tamlayan bütün
Gözlerinde yarı buğu, yarı hüzün
Ve gözleri, renginde bir bulutun…

Yolda el ele bir çift geçiyor
Kızın gözlerinde sevinç dalgası.
Ya sen o kadar sevinçli değilsen benimleyken?
Ya ben onun kadar sevindirmiyorsam seni?
Hayal mi etsem, arasam mı, sorsam mı acaba?
Zaman ne kadar da isteksiz oluyor geçmeye;
Varsa içinde kavuşmaya telaş yahut ayrılığa isyan
Zaman yapışıyor adeta; duvara yapışan bir leke gibi
Saatlere,
Yapışıyor da geçmiyor, sanki…

Ya sen geçsen!
Öyle özledim ki seni.
Çok özlenince anlatılamıyor bilesin
Diline geliyor insanın evet,
Dilinin ucuna geliyor tam
Ama söylenmiyor
Euridice ve Orpheus geliyor aklına insanın
Aklına aşıklar kenti Malena,
Ve yıkılması koskoca şehirlerin
Yıkıntıların ortasında Pompei
Ve çığlık çığlığa roma şarkıları
Ahh mon amour, mon amie…
Sevgilim, geri getir ellerini….

“Hasret ki, öylesi değil sevgilim…
Yurdumun hasreti gibi;
Barışa duyduğu…”

“Sevgiler gönderdim sana
Ellerine bak”

Aslında huzursuz değilim
Tersine garip bir huzurla da doluyum
Tersinden yaklaşıyorum her şeye
Reddederek varlığını her şeyin
Ağaç yokmuş gibi, kuşlar ötmüyormuş gibi
Evde değilmişim gibi,
Sevmişim gibi hayatı
Ve bağlanmışım gibi deli bir kalbin iç çekmesine
Ah tersinden yaklaşıyorum her şeye,
Ne kadar uzaksam o kadar yakın olmayı dileyerek…

Kılıçlar kınına girmiyor sanki…
İçinde seni yaşatan kalbime saplanıyor
İçinde bir türkü, bir yarım heves
İçinde destanlar, masallar ve rapunzel
Tutunayım, tutunayım uzat hadi
Uzat gökyüzünden kaküllerini…

“Sevginin kalıcı olması mıydı Barış?
Barışa olan bağlılık mıydı sevgi?
Hangisiydi… Hangisi?”

“Türküler yolladım sana
çal sıcak sıcak”

Yağmurda ıslanmak değil benimkisi,
Güneşte yanmak değil.
Bir kalp ağrısı değil ve
İçten ağlamak değil.
Bir garip var olma isteği, yokluğuma nispetle
Derler ki yokmuşum gözlerinde –ki ölüm bu-
Derler ki konuşmazmış beni- evet ölüm-
Ve kalbinden geçmezmişim,
Değilmişim aklındaki –ya bu ne?-
Derler ki sen büyütmüşsün bir gelip geçici duygu yükünü.
Kazımak istermiş hepten kökünü.
Kazısın, yok etsin, bu daha iyi belki
Belki hiç çıkmam o pencerelerden…

“Ve türküler…
Hep yitenlerin, ölenlerin ardından yazılan…
Ölüm türküleri…”

“Gönül senin derdindeyim
Yine gece ardındayım”…

Yorum yap