Ya Rab bu hasrete can dayanmıyor
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun
Her adımda bir engel var salmıyor
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun
Ey hanlar hanını halkeden Hancı!
Bir yudum aşkınla doğdu bu sancı
Ey fakir ekmeği Mü’min inancı!
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun
Anne sana Abdurrahim abinin kaleminden yüreğime dokunan ve yüreğine ineceğine inandığım mısralarla başlamak istedim mektubuma.
Bu satırları sahura kalktığım bir vakitte yazıyorum. Önümde bir zeytin bir ekmek ve kutsal saydığımız hurmam var. Sofranı özledim, sahura kaldırmanı özledim, bana “guzumm” demeni özledim.
Tüm dünyayı birbirine katan bu salgın belasıyla mücadele ederken senin bu salgını yorumlamanı isterdim, biraz hüzünlü, biraz mutlu ama en çokta ders kıvamından. Bilirsin çok fazla dini bilgim yoktur varsa da kendimedir. Az bildiğimi çok zannedip insanlara öğretmek ve göstermek gibi çabam yoktur. Ama bazen düşünüyorum Tanrının insanları neden korumadığını, Kabe’yi ebreheden koruyan Tanrının savaşlarda, salgınlarda neden insanları korumadığını, dört duvar kadar önemimiz yok mu diye. Kesin sen yine sus diyeceksin, imtihan diyeceksin, sabır diyeceksin. Susuyorum ama arada aklıma gelmiyor değil.
Sana bu mektubum, muhtemelen ramazan sonu bayram gibi elinde olur. Ben şimdiden bayramını kutlar ellerinden öperim. Bütün çocukların senden uzakta geçen bir bayram, nasıl geçirmek istersen öyle geçir.
Artık dönmeyi düşünüyorum yurduma. Dönmek dediysem kalıcı değilim orada. Gitmek için dönüyorum, seni alıp baştacı yapıp başıma, gitmek istiyorum. Sen hazırlığını yap anne, âyetlerini topla, dualarınla beraber gideriz bir kuşluk vakti, hem de Leyla’nın ülkesine.
O şehr-i şan üstünden
Halep ve Şam üstünden
Tan ve akşam üstünden
Kahır ve gam üstünden gidelim Leyla’ya
Sen Şam’da namaz kıl ben bir yetim bulayım yetimler diyarında.
Ayetlerini topla gidelim anne, TUR dağında zeytin toplayalım, kaldıysa kutsal tepside yiyecek, biraz kudret helvası alıp da gidelim oradan Endülüs’e , Kurtuba’ya, Leyla’ya….
Gelişimi bekle ve hazırlan. Duanı da yanına al gidelim anne, yolumuz uzun.
Bağdat’ta bir veli bekler eli yüzü kanlı, Suriye’de bir kadın bekler acılar içinde, namus içinde, Filistin’de kardeşim bekler, kardeşinin cenazesinde. Bekletmek olmaz gidelim. Sinemde kopan zelzeleyi sen biliyorsun anne. Ağzımda kuruyan muştularla gelip seni alıp yola çıkayım.
Sen ayetlerin topla, duanı yanına al. Benim biletim elimde, şarkım yüreğimde. Tanrı da izin verirse bir kaç haftaya kalmaz oradayım.
oğlun
Mustafa erdem.
Abdulkadir KONYA