Ben bükemediğim bileği öperim kardeşim.
Yıllarım bir dava peşinde koşmakla geçti. Eylemler, manifestolar, karşı duruşlar, yasaklar, başkaldırışlar… Kendimi bir tür Mandıra Filozofu (filozof bölümü için estağfurullah derim) gibi görmüşümdür. Ruhuma sinmiş karşı tarafta olmak.
Çocukluğumdan beri ezilen halklar ilgimi çekiyor. Savaşlar, yok olan ırklar, göçler, yetim çocuklar, açlar… Evet itiraf ediyorum kendi hayatım da dahil kaybedenler mezarlığındayım. Benim tarafında olup ta kazandığım ya da kazanan hiçbir şey olmadı.
Eskiden arkadaşlarım vardı. Bir sofra başında mütevazi ya da itiraf edeyim fakir yemeğimizi kaşıklarken, içimiz yanardı kaybettiğimiz için ama onurlu duruşumuzla gurur duyardık. Sonuçta düşünen insanlardık ve düşünmenin bedeli ödenmeliydi. Şimdi onlar da yoklar. Sanırım onlar da kaybetmekten yoruldular.
Yıllar önce Ashab-ı Kehf filmi izlemiştim (İran yapımı olan). 300 yıl uyuyan Ashab-ı Kehf uyandığında şaşkına dönüyordu. Geçmez denen zaman nasıl da geçmiş, dönmez denen devran nasıl da dönmüştü. Mücadelesini verdikleri dava her yerde hakim olmuş lakin davalarından geriye pek bir şey kalmamıştı. Bu öyle bir yalnızlık ve kaybetme duygusuydu ki, secdeye kapanıp rablerinden ölümü istemişlerdi. Bazen kaybetmek öyle ağırlaşır ki, hüznü ruhunuzu yorar.
Eskiden kaybetmenin kazanmaktan daha çok insanı geliştirdiğine inanan biriydim. Galiba bu düşünceye öyle inandım ki, kaybedenler mezarlığının en gösterişli mezarının sahibi oldum.
Yeter artık! Pes ediyorum. Artık kazananın yanındayım. Acemiyim ama azimliyim. Kaybederken yaptığım şeyleri yapmazsam kazanırım diye düşünüyorum.
İşe sevgili düşmanım kapitalizmin önünde eğilerek başlamak istiyorum. Sen kazandın ey Kapitalizm! Satın almadığın hiçbir şey kalmadı. Doktorlar, öğretmenler, gülünç ama mollalar; en damar solcular, komünistler, sosyalistler, İslamcılar; sağlık merkezleri, bilim merkezleri; bildiğim tüm ibadet merkezleri, haccı, umresi. Sayende umre diye bir ibadetimiz varmış, öğrendik.
Senin satın almadığın her şey yok oldu dünyadan. Tüm değerlerimin kurtuluşu sende, satın al tüm inandıklarımı ve sevdiklerimi. Satın al ki kurtulsunlar. Aksi takdirde kısa sürede yok olup gidecekler. Biz yok olsak ta sen yok olmazsın biliyorum; hiç olmadı pazarında yok olanların hikayesini satarsın. Kızılderililerin hikayesi gibi.
Aklımı başıma devşirdim artık. Sen satın almadan ben sana geldim. Sonuçta bana da bu yakışırdı değil mi? Beni ve değerlerimi al. Parlat ve sat lütfen. Belki bu sayede yok olmaktan kurtulur ve sayende bir kez olsun kazanırım.