Onca dedim sana, dedim de dinletemedim. Oldu mu şimdi!
Demedim mi sana:
Gönül lâl eyle beni
Ateş olacak yoksa cümle kelimeler!
O vakit,
Gel ey aşk, üç kelam edelim
Bir Sen söyle ben susayım
Bir Sen söyle ben susayım
Bir sen…
… … …
Saklı olmak ve saklanmak…
Saklamak her şeyi…
Aslında bir şeyi!
Canın yanar konuşamazsın
ve
diline bir kelime düşer, dünya durur ya;
Galiba mahşere açılan kapının sırrıdır Adın!
Söylediğim an,
kapanır perde ve açılır kapı!
Söyleyemem…
Sen…
Adın…
Kapkaranlık bir gecede yağan yağmur gibisin!
Değdiğin yerleri acıtan
Varlığımı bana hatırlatan…
“Minnettarım” diyebilmenin sevincisin aslında!
Gizli saklı köşelerde sana şiirler yazarken;
“Keşke bilseydi ne halde olduğumu” duaları dökülür dilimden!
Züleyha misali…
Nedendir bilmem,
Anlamını hiç bilmediğim kelimelerle şiirler yazmak istiyorum Senin için!
Bilmem hangi diyarların en güzel mevsiminin en güzel çiçeği gibi olsun…
Erişemeyeceğim ve hayal bile edemeyeceğim kelimelerle olsun!
Senin gibi olsun!
Evet evet Senin gibi…
Olmuyor ya;
“Sen” depremi sarsar beni!
içimde bilmem kaç tufan kopar, ismi “Sen”!
Yanar her yanım,
ateşi Sen…
alevi Sen…
Harab bitab olurum kederden;
Sebebi Sen…
İlacı Sen…
Ahım’a yedi kat sema şefkate gelir,
Yıldızlar dahi işitir kirli sesimi;
benden habersiz kalan
bir tek “Sen”!