Küçükken bazen çorba karıştırmamı isterdi annem. Ben de tahta kaşığı alır su daha geç kaynamasın ama topaklanma da olmasın diye oldukça yavaş şekilde karıştırırdım çorbayı. Bir gün annem bu hilemi fark etti. Ve bana dedi ki:
-Çorbayı ne kadar hızlı karıştırırsan o kadar çabuk kaynar.
Kişisel tarihimin ilk manipülasyonunu, ilk beyaz propagandasını böylece yaşamıştım. Bana çok doğru gelmese de epey bir süre hızlı karıştırdım çorbayı. Yıllar sonra bu anımı hatırladığımda annemin zekasına hayranlığımı gizleyemedim.
Sebepleri düşündürücüydü:
- Bilgi, bilinçli bir şekilde yanlış verilmişti.
- Amaca uygun bir şekilde çarpıtılmıştı.
- Yaptığım davranışla neyi amaçladığım anlaşılmıştı. Annem niyetimi ve neyi kazanç saydığımı fark etmişti.
- Kendi amacını bana kazancım olarak sunmuştu, beni güdülemişti.
- Bunu şüphe ettirmeden ve fark ettirmeden yapmıştı. Kusursuz bir propagandaydı anlayacağınız.
Tarihi kaynaklar propaganda başlangıcını Papa 15.” Gregory’nin Congregatio de Propaganda Fide” sine dayandırıyor. İlk misyonerlik faaliyetlerinin başladığı bu girişim de resmi olarak propagandanın dünya tarihine girişine vesile olmuş oldu.
Peki, ne oldu sonra?
Vatikan, (Kilise, Papalık) bilgi hegemonyasını fakir ve bilgiden uzak halka dayatarak yüzyıllardır egemenliğini ve zenginliğini sürdürdü.
Vatikan, propaganda araçlarını –daha lokal olarak- kullanarak istediğini aziz, istediğini aforoz etti.
Vatikan, istediği kralı Tanrı’nın yegane yardımcısı, gölgesi seçerek hem ondan menfaat elde etti hem de kitleleri onun isteği doğrultusunda yönlendirdi. Bu, kimi zaman isyanları önlemek için kullanıldı kimi zaman da diğer ülkeye boyun eğdirmek için.
Hristiyan olmayan ülkeleri kafir, barbar, din düşmanı ilan ederek onlarla savaşacak askerler toplanmasına aracılık etti.
Beyaz propaganda yıllarında propaganda yetkisi sadece ve sadece Papalık’a aitti. Bilgilerin doğruluğu ya da yanlışlığı onların imzası aranarak anlaşılıyordu. Bu büyük bir güçtü ve bu gücün farkında olan birileri vardı: Aydınlanmacılar.
Propaganda gücü; silah gücünden de, para gücünden de daha büyük bir güçtü. Doğruyu söyleme yetkisine sahip kurum istediği doğruyu söyleyebiliyordu. Doğru’yu istediği gibi söylüyordu. Ve herkesin koşulsuz inanması o çizgide gerçekleştirilen bütün eylemleri, infazları, savaşları, kırımları, katliamları haklı hale getiriyordu. İnandırma yetkisine sahip olan, istediği gibi inandırıyordu.
O yüzden Aydınlanmacılar, krallarla uğraşmadılar, askerlerle, politikacılarla, zenginlerle uğraşmadılar. Propaganda gücünü elinde tutan Kiliseyle uğraştılar. Adına yalan söyledikleri TANRI’ yı öldürdüler.
Kanlı ve uzun süren bir güçler savaşından sonra Kilise resmen yenildiğinde bu kez araçlar, teknoloji çok daha gelişmişti. “İllüminati” ciler şanslıydı. Güvercin toynağında giden mesajlar hergün çarşaf çarşaf çıkan gazetelere dönüştü. Yüz kişiye, bin kişiye ulaşan mesaj ve haber yüzbinlere ulaşır hale gelmişti.
Ve bu güç sınırsızca kullanıldı. Nietzche’nin Fatalizminden, Musollini’nin Faşizmine, Sovyet sosyalizminden, Hitler Nasyonal sosyalizmine, Amerika rüyasından, kapitalist sömürgeciliğe kadar her alanda kullanıldı da kullanıldı.
Beyaz propaganda yıllarının yıldızları olarak kabul edilen Walter Lipmann ve Edward Bernays (Freud’un kuzeni) tarafından bilimsel literatür olarak yapılandırıldı ve sistematikleştirildi. Dünya Savaşlarında önce karardı sonra grisi devreye girdi. Yani bilgi, yani doğru, yani gerçek çarpıtılabildiği kadar çarpıtıldı. 2. Dünya savaşında sadece kara ve gri propaganda amacında olan radyolar hizmet verdi.
Günümüzde ise bilginin, gerçeğin ve hakikatin iğfal edilmesinin tonlarca örneğini her gün ve her dakika görüyoruz, izliyoruz ve etkileniyoruz. Artık her şey bir propaganda gereci. Uygulamalar, haber bültenleri, okullar, müfredatlar, kanallar, bilbordlar, reklamlar vs vs…
Propaganda artık çeşitleriyle, oluşturma teknikleriyle (korkuya başvurma, otoriteye referans, tren etkisi, parıltılı genellemeler vs) yaygınlaştırma teknikleriyle kocaman bir derya. Yani gerçeği çarpıtma, bilgiyi yararına kullanma, inandırıcılığı manipüle etme artık bir vakıa. Yani halkı kandırmak, bilgiyi çarpıtmak, göz boyamak, yalan söylemek, hile yapmak okullarda ders olarak okutulan, koca senatolarda üzerinde çalışılan, kerli felli bilim insanlarının yıllarca üzerinde bilim diye çalıştığı bir alan.
Yani bile isteye her gün, her haberde, her bilgide aldatılıyoruz. Gerçeği aramanın gri sularında zihinlerimiz iğfal edilen bilgilerle yıkanıyor.