“Bir gün bir şiir çağırır sizi,
Koşup gidersiniz peşinden.”
Aklınızda eski zamanlardan kalma bir serenat, yüreğinizde ince bir heyecan dalgası, adımlarınızın sizi nereye sürükleyeceğini bilmeden gidersiniz. Bir yürek ağrısına tutulmuş gibi, adresi belli sancıların aydınlık limanında bulursunuz kendinizi. Yeni bir iklimi keşfetmek, yeni bir heyecanı deneyimlemek gibidir, şiirin peşinden gitmek.
Gizemli bir sevgili gibi siyah tülden bir peçenin ardına gizlenen şiir, sizin kelimelerinizle aşikâr edecektir kendisini. Bir arayışın tam ortasındasınızdır onu yazmaya koyulurken. Bir görünüp bir kaybolurken esrarengiz sevgili; sizi hem yaklaşmanın heyecanı hem kaybetme olasılığının korkusu sarar. Yaklaştıkça yürek atışlarınız hızlanır, onu bir an önce görmek için dağarcığınızın tüm şubelerini göreve çağırırsınız.
Bazen bilinçaltınıza sıkışıp kalmış küçük bir sözcük onu ele verir, bazen çocukluğunuzdan kalma bir şefkat sözcüğü, bazen ilk sevgiliden yediğiniz bir darbede gösterir yüzünü, bazen yakın bir dostun yalandan gülen yüzünde. Onu yazarken; aslında ne çok sevdanın girip çıktığını yüreğinize, ne çok sarıp sarmaladığınızı sevdiklerinizi, ne çok kırıldığınızı bir yalan sözden ne çok bağlandığınızı gri umutlara; fark edersiniz.
Bir sırlı aynada kendini izlemek gibidir, şiirin peşinden gitmek. Ne zaman neyle karşılaşacağınızı bilmeden ırmaklar, dereler geçmektir. Bazen bir okyanusu yüzerek geçmek, bazen bir derede can çekişmektir. Çünkü o sırlı ayna sizi kendinizle yüzleştirecektir. Korkularınızla, sırlarınızla, gücünüzle, zayıflığınızla yüzleştirecektir.
Saatler o’nu gösterdiğinde neyle uğraştığınızın bir anlamı kalmaz artık. Her şeyi bırakıp onu sahiplenmeye çalışırsınız.