“İnsanlarla uğraşmayı sevmiyorum.” dedi, yanındaki arkadaşına, önünden geçtiğim, taksitli alışverişiyle ilçede adı bilinen bir dükkanda çalışan genç kız.

İnsanla uğraşmak… Yani kendisiyle…

Bu cümleyi çok sık duyarız. İşim nedeniyle ben de defalarca kullanmışımdır. Doktorluktan pazarcılığa kadar, insanların ürettiği mesleklerin büyük çoğunluğunda doğrudan diğer insanlarla iletişim halinde olunduğundan, bu şikayeti duyacağımız kişi ve gün sayısı da artıyor. Bu mesleklerin teker teker yok olmasının bu serzenişi bitireceğini düşünmüyorum. Oluşan yeni meslekler sadece bu şikayetin kelimelerini değiştirecektir.

“Yeryüzünde bir halife yaratacağım.” ayetinin nesnesi olan bir varlık, asli görevinden yılıyor. Tabiri caizse insan yeryüzünde Yaradan’ın eli olmakla mükellef. Yine de şeytanın nesnesi olmak isterse bu özgürlüğe de sahip. Hayatımızdaki temel görevlerimizden biri “başkalarıyla uğraşmak”, elbette olumlu anlamda. Peki bizi bıktıran sebepler neler olabilir?

Aslında bu yakınmanın ardında yatan en önemli sebep insanla değil de çok insanla uğraşmak… Sürekli yakındığımız sağlık veya eğitim sistemimizdeki sorunların da başında geliyor bu. Arz talep dengesi sadece ekonomi alanında değil hayatın her alanında çıkmaza sürüklüyor insanı. Gün içinde yüzlerce hastaya bakmak zorunda kalan bir doktorun şifaya vesile olması çok zordur. Bir ustadan günde 5000 tane simit yapması beklendiğinde ortaya çıkan şey simitten farklı olacaktır. Bu da stres faktörüne götürüyor bizi. Talep edilen işe yetişememenin verdiği yetersizlik hissi yiyip bitiriyor insanı ve sürekli daha hızlı koşuyoruz yetişmek için.

“Uğraşılan” insan sayısı azaldıkça kalite artıyor, hatta umut bile artıyor. Sıkış-tepiş yaşamaya çalıştığımız kalabalık kentlerde ise akla gelmeyecek problemlere neden oluyor insan çokluğu. Dikkat edin gün içinde binlerce insanın uğradığı dükkanlardaki çalışanlar bile artık müşteri seçmeye ve uğraşmaya değecek kişilerle ilgilenmeye başlıyorlar. Yozlaşmanın kılcal damarlarıdır buralar ya da iyileşmenin.

İmandaki samimiyet veya doğrudan imanın yokluğu diğer bir sebep olabilir. Hayatta karşımıza mutlaka çıkacak olan zorluklar karşısında inanç kadar insana güç veren başka bir şey daha yoktur. Vahiy gibi bir güçle donatılarak, bize örnek olarak gönderilen nebiler bile zaman zaman insanlardan yılmışlardır. Dolayısıyla bundan yani insandan bıkmaktan daha insani bir özellik olamaz; ama yaratılışımız peşimizi asla bırakmaz. Şikayetlerimiz birbirimize olan ihtiyacımızı değiştirmiyor.

Diğer bir sebep olarak çabalarımızın çoğunlukla olumsuz sonuçlanmasını sayabiliriz. İşe ihtiyacı olan birini yanımıza alırız ve onunla ilgileniriz; ama o kasadan para çalar. Öğle arasında yemeğe çıkmayıp işini bitirmeye çalıştığınız vatandaş sizi şikayet eder. Her gün mesaiye kalır, görev tanımınızda hiç yer almayan birçok işi halletmeye çalışırsınız ama patronunuzun gözünde sinek kadar değeriniz olmaz. Bir hastayla ilgilenirken bir başka hastanın yakınından dayak yersiniz. Alın teri dökerek bitirdiğiniz fayans döşeme işinin karşılığı zamanında ve tam olarak size ödenmez. Yıllarca beraber bir yuvayı paylaştığınız eşiniz size ihanet edebilir. Dünkü konjonktür gereği “Falancayla asla görüşmem!” diyen lideriniz, o kişide hiçbir değişiklik olmamasına rağmen bugün aynı kişiyle sarmaş-dolaş olabilir. Listeyi uzatmak ve çeşitlendirmek mümkün.

İnsanlar olarak çok karmaşık varlıklarız. Hepimizde işe yarayan belirli formüller yok; ama şu bir gerçek ki olumsuz sonuçların verdiği hayal kırıklıklarına odaklanmak yerine bazen tüm hayatımız boyunca başımıza gelen veya bir eylemimiz sonucu ortaya çıkan tek bir iyi şeyin motivasyonuna sarıldığımızda durum çok daha farklı olacak. Daha ince eleyip sık dokuyarak işe aldığımız beşinci işçi güvenilir biri olacak. İşini bitirdiğimiz vatandaş bize dua edecek. Çabalarımızın olumlu sonuçları patronlarımızdan elbet birinin dikkatini çekecek, kalitenin kendini saklayamama gibi bir özelliği vardır. Ameliyat ederek hayatını kurtardığımız bir babanın küçük oğlu da ileri de cerrah olmak isteyecek. Yahut terimizin hakkını veren biri muhakkak bulunacak. Eşimiz bizi terk etse de belki de dualarımızla daha iyi bir eş bulabileceğiz. Şartların esiri olmayan tutarlı liderlere sahip olabilmek için bize sunulan enstrümanlarla onları zorlayacağız. İnsanla uğraşmak yine zor ve yıldırıcı olmaya devam edecek ama hiç değilse gücümüz tükenmeyecek.

Kötülüğe odaklanmasak da zaten o hep çoğunlukta olmaya devam edecek belki de; ama iyiliğin biz delirmeden çoğalmasını sağlamanın tek yolu, az olan iyi şeylere, bazen tek bir şeye tüm gücümüzle sarılmak ve bir çiçek gibi onunla sürekli ilgilenmek.

 


Kapak resmi: BlackSalmon

Yorum yap