Arkadaşıma geldim asansör bekliyorum. Altı, yedi yaşlarında küçük bir erkek çocuğu girdi dış kapıdan. Yüzünde güller açarak yanımda asansör beklemeye başladı.

– Okuldan mı geliyorsun? Dedim.

Gülerek “evet” dedi.

– Oğlum kurt gibi aç geliyor, sen de çok aç mısın?

dedim.

– Evet, annem şimdi yemeğimi hazırlamıştır.

dedi. Yüzünde beklenildiğinden, özlenildiğinden emin olmanın gururu ile.

Küçücük asansöre sığmayan kıpır kıpır bir enerjiyle ineceğimiz kata geldik. Aynı enerjiyle asansörden indi, sanki ayakları yere basmıyor gibi zıplayarak kapıyı çaldı. O kapının ona sevgiyle açılacağından öyle emindi ki onun bir parçasıymış gibi girmek istedim kapıdan içeri ve bir köşede durup mutluluğunu izlemek istedim. Şefkatli bir annenin huzur dolu telaşına, çocuğun eve sinen kokusuna, hatıralarına şahitlik etmek istedim. Bir anne olarak az çok tanırım ebeveynine güvenen gururlu çocuk adımlarını.

Bu duygularla çaldım arkadaşımın yuvasının kapısını. Aklım hala çocukta “merhaba” bile demeden başladım konuşmaya:

– Okullardan bir sürü çocuk çıktı ve evine doğru gidiyor şu an. Onu bekleyen huzurlu, mutlu bir yuvası olanlar ne kadar şanslı değil mi. Hayatta bundan daha büyük bir şükür sebebi düşünemiyorum.

dedim ve asansördeki çocuğu anlatmaya başladım.

Arkadaşımın gözleri nemli, yüzünde tebessüm: “Sana o çocuğun hikayesini anlatayım mı” dedi.

İçim ürperdi birden, birisinin hikayesine sızacağım zaman bir cerrah hassasiyeti ve titizliği olur içimde.

– O gördüğün çocuğun adı Mehmet, annesi daha ilk doğumunda onu doğururken vefat etmiş. Babası çaresiz ne yapacağını bilememiş. Amcası ile yengesi biz bakarız demişler daha birkaç günlük bebeği katmışlar kendi yuvalarına. Babası toparlanamamış bir daha iki yaşına geldiğinde amcası bildiği babası vefat etmiş. Anne, baba bildiği amcasıyla ve yengesiyle, kardeş bildiği kuzenleriyle yaşarken geçen sene baba bildiği amcası da vefat etmiş. Yengesiyle ve kuzenleriyle yaşıyor şimdi.

Dedim ya bir cennet olmalı bazı insanların ağırlandığı.

Televizyon kanallarından kusuyorlar ya üzerimize, yuvalarımıza, eşlerimizin gönlüne, çocuklarımızın tertemiz ruhuna. Tecavüzcü dede, amca, ahlaksız yenge, dayakçı anne, katil baba. Toplum olarak karmakarışık hikayeleri seviyoruz belli.  Unutmamamız gereken şey ise neyi konuşur, yayarsak o büyüyecek.

Alın size karmakarışık bir hikâye.

 

Yorum yap